30 Eylül 2015 Çarşamba

BU ÜLKEDE YAŞAMAK

                                       

-Birşeye kızdığınızda karşınızda sizi anlayan değil, size karşılık veren üstelik birde kavga çıkaran insanların ülkesidir.
-Tek yönlü yolda karşıya geçerken, normalde araç gelmemesi gereken yönden geri geri gelen araçlara hazırlıklı olmayı gerektirir.
-Karakolluk bir durum olduğunda, polisin sizi suçlunun bulunamayacağına ikna etmesidir.
-Aksiyon filmi gibi her sabah mayın, patlama, kadına şiddet, deprem, sel felaketi, kaza, ihmal, maden faciası, şehit haberlerine uyanmaktır. Ya da ruhsatsız çalışan bir iş yerinde çıkan bir patlamaya. Her an herhangi bir yerde saçma bir sebepten ölme ihtimalinin neredeyse sonsuz olması demektir. Yani Türkiye'de tesadüfen yaşanır.
-Yardım kolileri dağıtılırken insanların birbirini ezdiği, Kişi Başı Milli Gelir sıralamasında en gerilerde olup da dünyadaki en pahalı benzini kullanan, konser biletleri, elektrik faturaları, kitap, internet, tv yayınları, doğalgazı en pahalı satın alıpda, yabancı futbolculara astronomik rakamların ödendiği garip bir tezatlar ülkesidir.
-Malı götürenlerin 'büyük adam', önce vatan diyenlerin ise kenara itilerek 'küçük adam' haline getirildiği, düşüncenin ve duygunun çoğu ustasını hırpalayıp, sürmüş ülkemdir. Hayatı parmakların arasında izlemek gibidir, hep biraz eksik, hep biraz korumasız.
-Kürtler azınlıktır, ermeniler hainliktir, aleviler dinsizliktir, kadınlar damızlıktır. Yani her türlü fanatizmin tavan yaptığı güzel ülkemde yaşamak büyük bir yalnızlıktır.
-Güvensizliği öğrenmek ve dahada kötüsü buna alışmaktır. Hastanelerde, tahlillerde, basına, devletin kurumlarına, eğitim ve sınav sistemine. Fırsat eşitsizliğine hükmen mağlup olmaktır.
-Her seçimden sonra içimde kıpırdanan sonra gitgide büyüyen uzaklık ve yabancılık duygum, buruk ruh halimdir.
-Sabır gerektirir, hevesinizi, coşkunuzu, enerjinizi törpüler. Hayatınıza devam edebilmek için bir an evvel boşvermeye, sıradanlaşmaya, yüzeyselleşmeye, boyun eğmeye ve kadere inanmaya başlamaktır.
-Özgürlüğün nerede başlayıp nerede bittiğini bir türlü anlayamamaktır. Geri kalmış bütünlüğünü korumak için sürekli kendine yeni cephe açmaktır.
-Keşmekeş, karışık, harala gürele yaşama tutunmaktır.
-Daha neler nelerin yaşandığı bu topraklara hem kızmak hemde çok sevmektir.
-Gez gez bitmez, gör gör tükenmez, yaşa yaşa yetmez bir toprak parçasında yolculuktur.
-Herşeye rağmen çok sevmektir, bu vatan için ölebilmektir. İyi günlere her zaman inanmaktır, umuttur, inançtır. Zor ve güzel bir sevgiliyi, herşeye rağmen çok büyük bir aşkla beklemektir.
-Kızgın kumlardan serin sulara yürümek gibi bir duygudur. Sendendir bendendir yine de vazgeçme düşüncesi akla gelmeyendir.
-Aziz Nesin' lik hikayelerle dolu bir hayatınızın olması demektir.
                                 

29 Eylül 2015 Salı

MODA CANAVARI

                         

Moda bazen insanın kendisinin istediği gibi değil, başkalarının istediği gibi giyinmeye zorlayan olgu. Moda bazen yakışanın giyilmesi, bazen yakıştığı zannedilenin. Veya moda kar amaçlı üretici firmaların insanlara önceden ne giymesi gerektiğini söylemeleri ve ardından söyledikleri şeyi satmaları mıdır? Bence çokda modanın esiri olmadan takın takıştırın, giyin yakıştırın ama en önemlisi kendiniz olun. Giydikleriniz sizin kişiliğinizin bir uzantısı, tamamlayıcısı olsun. Zaten bu ülkede var olan tekstil çeşitliliği bizim en büyük yardımcımız.

Eğer çok kilo sorununuz yoksa, arada tek tipleşmekten nispeten uzak Türkiyeli hayatımızda 'sosyete pazarı' ve diğer semt pazarı anlayışı da kendi modamızda kendi çizgimizi oluşturmakta ülkemizi inanılmaz verimli bir tarla haline getiriyor. Bu durum belli başlı önemli parçalar dışında, çok yüksek kalitede olmasa bile inanılmaz ucuzlukta bir çeşitlilik sunar bizlere. Birde ünlü markaların Outlet'leri ve yerel butikler.

Büyük markaların ağırlığına ve korudukları snob etkisine elbette inananlardanım. Fakat ödediğimiz bedelin üçte biri markanın reklam-pazarlama giderlerine, üçte biri ürünün ederine, üçte biri markanın kendisine yani aslında havaya ödendiğini öğreneli beri mevzuya biraz daha mesafeliyim. Büyük markalar 'sadece bizden giyinip çıkın, ilgi çekin' üzerine reklam yapıyorlar. Onu giydiğimizde, bir statü sembolünü de satın aldığımız su götürmez bir gerçek. Elbette trendleri takip etme hakkımı saklı tutarak 'ben aynı markanın aynı kıyafetini giyen yüzlerce insandan biri olmak istemiyorum, ben benim ve kendi estetik anlayışımı kendim oluştururum' diyenlerdenim. Hayatın her alanında olduğu gibi dayatmacı zihniyetlere olan bir tepkim, bir zararsız anarşist ruhum var benim. Sırf bu yüzden almış olduğum bir şeyde mutlaka bir yerinde bir değişiklik, bir sökme-dikme hali, bir ekleme, uyarlama durumum vardır. Şimdilik tek eksiğim dikiş bilmemek ama olsun evimin altında bir terzim var ki yıllardır, o beni anlıyor, hayalimi, ne yapmak istediğimi. Modayı takip edin, bütçenize göre alışveriş yapın ama 'moda canavarı' olmayın yada istiyorsanız olun.
                                 
                                                   

MAKYAJA İLK SAYGI DURUŞU

                           

Zaman içinde süratle gelişen ve büyüyen kozmetik sektöründe dünyanın en iyi profesyonel markası Kryolan'dan bahsetmezsem anlatmak istediklerim yarım kalmış olur. Dünyada olduğu gibi artık ülkemizde de nitelikli eserler ortaya çıkmakta, sinema, TV ve benzeri projelerde sanat gücü yüksek projeler yaratılmaktadır. Öncelikle ifade etmeliyimki makyaj genel anlamda algılanan yani bir tür süslenme veya daha güzel görünme çabası değildir sadece. Görselliğin çok ön plana çıktığı günümüzde, makyaj başlıbaşına bir sanat dalıdır ve bu sanatında tesadüfen öğrenilemeyeceği, 'Profesyonel Makyaj' ın uygulayıcısı olmak için iyi bir eğitimden geçilmesi gerekliliği sözkonusudur. Ve hadi öğrendim ve bitti değil tam tersine hiç sonu gelmek bilmeyen bir eğitim yolculuğudur.

Aklınızda yer eden unutamadığınız dizi veya filmleri bir hatırlayın. Onun hafızalarımızda bu kadar yer etmesinin aslında altında yatan faktör filmin başarısı kadar kullanılan makyaj teknikleridir aynı zamanda. Hemen birkaç tane sayayım: Uzay Yolu, Avatar, Kurt Adam, Game of Thrones ve  birçok tarihi filmlerin unutulmazlar arasında olmasının nedeni görsel hafızamızla beraber farkında olmadan algıladığımız makyaj sanatıdır. Benim en unutamadığım 'Kuzuların Sessizliği' ndeki kadavra sahnesidir mesela. O ceset üzerinde inanılmaz makyaj vardır örneğin. Diyelimki oyuncunun kolundaki kurşun izi kaç saat önce olmuştur, silah hangi yönden atılmıştır, kanın akış yönü nedir, olay gecemi gündüzmü olmuştur ve onlarca detay vardır anlayacağınız. İşin içine anatomi ile bilimde girmektedir bir nevi.

Tüm Hollywood ve dünyada ve ülkemizde tüm film, dizi, klip, moda fotoğraf çekiminde kullanılan 750 den fazla renk, 16.000 taneden fazla ürüne sahip rakipsiz Alman markası Kryolan'ın baş make up artisti ve ürün müdürü, ders alma şansına sahip olduğum, dünya tatlısı Tuğçe Dilaverler'in günlük, basit bir makyaj videosunu paylaşmak istedim son söz olarak.

                       
                             





BABAMA

Ben 23 sen 63 yaşındaydın babam, hiç hasta olmamakla övündüğün günlerin birinde aniden veda ettin bize. O gün bana istanbula yanıma gelecektin, son hazırlığını yapıyordun. Ben senin övündüğün hiç büyümemiş kızındım. O gün bugündürde  yetişkin olmak senin varlığın olmadan  hep ağır geldi. Her ölüm kendi içinde çok acıdır mutlaka, bazen uykunuzda düşersiniz ya, tutunamazsınız birşeye...Hayat ikiye ayrılır babamdan önce ve sonra diye bende. Hayat hikayen ve verdiğin dersler, anlattıkların felsefemdir babacığım, sen benim kahramanımsın. Babalar günü kutlu olsun tüm babaların ve baba olmadığı halde bir evlada sahip çıkabilen iyi yüreklerin....
                                   

BAKIŞ AÇISI

Sadece bir süreliğine, bütün ayırımcılığı, siyasi görüşleri rafa kaldırsak, insani değerlerde ortak bir noktada düşünebilsek. Bizler ülke olarak bütün enerjimizi birbirimize kendi görüşümüzün doğru ve tek gerçek olduğunu ispat etmeye çalışarak tüketiyoruz ve gitgide tükeniyoruz. Hiç merak etmiyorum bunlar kimmiş neciymiş diye. Şehit astsubayımız, ölen bizlerden biriydi, bir evlattı. Bir ailenin umuduydu, hayalleriydi. Bu ülkede artık sağlıklı düşünebilen bireyler yetiştirebilmenin zorlukları giderek artmakta. Çevremiz bir evladı okutabilmek için ailelerin kendi hayatlarından nasıl büyük fedakarlıklar yaptığının örnekleriyle dolu. Soma' da ölenlerin çocukları biliyoruz ki ne kadar gençlerimiz bağrımıza bassak dahi, hayatları boyunca bu travmayı atlatamayacaklar ve hayata hep bir sıfır eksik katılacaklar. Dün ölen gençlerimiz daha kuzuydu, anne babasının gözünden sakındığı, bir üzüntüsünden içinin titrediği, eve geç kaldığında kapılarda camlarda beklediği, her duanın baş kişisi, ufacık hastalıkta doktorlara bir nefes hızıyla yetiştirildiği...Onlar bizlerin de ülkemizin de geleceğiydi. Bundan daha acısı olamaz dediklerimizin hep daha bir ötesini yaşamak zorunda olmak..Ödeyeceğimiz bedeller bitmedi mi, dünyada Afrika ülkeleri dahil baksak tek tek, var mı bizim gibi bir örnek?
                                     

EĞLENMEK FİİLİ

Burada yaptığımız bazen sadece gülmek, ağlamak, eğlenmek, dinlenmek, geçmişe dönmek, geleceğe gitmek için velhasıl, duygularımızı, hayallerimizi, pişmanlıklarımızı, sevinç ve üzüntülerimizi, anılarımızı, sevdiğimiz şiir yada şarkıları, anılarımızı, itiraf ve haykırışlarımızı paylaşmak ya da bazen sadece susmak... Eğlenmek çok özlenen bir eylem, olmayınca aranan, olunca değeri bilinmeyen duygu, yaş ilerledikçe de içeriği büyük değişiklik gösteren bir kavramdır. Çocukken, gençken hayatın kendisi bile başlı başına bir eğlencedir, orta yaşta en son ne zaman eğlendigini hatırlamaya çalışır insan, ilerleyen yıllarda ise eğlenmenin nasıl birşey olduğu bile unutulur. Kimi bünyelerde algıların açılması ile, kimisinde kapanabilmesi ile mümkün olan/artan histir ve insanoğlunun en yüce yeteneklerinden biridir. Eğlenceniz hiç bitmesin.

                                 

                             

28 Eylül 2015 Pazartesi

TELKİN

"Hayatın sonsuzluğunda,bulunduğum noktada herşey mükemmel, bütün ve tam. Her günün her anında, benden daha büyük bir gücün içimden akıp geçtiğine inanıyorum. Bu evrende yalnızca bir aklın olduğunu bilerek ondaki bilgeliğe kendimi açıyorum. Tüm çözümler, tüm yanıtlar, tüm iyileşmeler, her türlü yaratıcılık ondan geliyor. Bilmem gereken herşeyin bana açıklanacağının, ihtiyacım olan herşeyin doğru zaman, mekan ve sırayla geleceğinin bilincinde olarak, bu güce ve akla güveniyorum. Dünyamda  herşey iyi ve güzel."     Louise L. HAY

                                 

BİR KÜÇÜK ANI

7-8 yıl önce Atatürk Kültür Merkezi' nde Carmina Burana operasına gittiğimizde anons  yapılmıştı, ekibin bir kısmı hastaydı ve konser mevcut kadroyla yapılacaktı. Arkadaşlarla acaba o akşam Kurtlar Vadisi' ni izlemek için bahanemi uyduruyorlar diye de espri yapmıştık, tüm fesatlığımızla. Devlet Opera ve Bale ekibinde birçok kişinin aynı anda hasta olması ilginç gelmişti. Kostümlerin komikliği, gıcırdayan koltuklar, arada uyuyan seyirciler ve salonun eskiliğinden bahsetmeyelim bile. Bende nostalji pikabıma bu eserin olduğu plağı ekledim ilk fırsatta ve anlattıklarıma tamamen TEZAT bir Carmina Burana yorumunu paylaşmak istedim. Anlayış farkı, yorum farkı..

                         

BİZ BU TUZAĞA DÜŞMEYİZ

Dün kızlar toplandık, masada Akp, Mhp, Chp, Hdp' ye oy vermiş her biri mevcuttu tesadüfen. Dörtlü koalisyonu kurmuştuk☺. Bizi bir araya getiren arkadaşlığımızdı elbette. Birbirimize acı duygular anlayışlı bir tartışma arzusu, karşılıklı görüşlerimizi anlama yeteneğinde olmaktı hoşgörü. Kabul ediyorum bu bazen yorucu ve çok emek isteyen bir duygu. Aynı sularda yıkanıp, aynı yollarda yürürken, çok az bulunup, çok kolayca tüketilebilen bu hoşgörüyü altın kafese koyalım ve ona iyi bakalım. Farklılıkların çok vurguladığı bu dönemlerde hoşgörü, hakikatı araştırmayı ona sahip olmaktan üstün tutar. Tartışın hemde en derininden ve kayıtsız kalmayın ilkelerinize fakat taassuba ve fanatizme bağlanmadan. beslemeden.
   
                         

YÜZ YOGASI

                                   
Yüz kasları yüzümüzü meydana getiren ve gerçek bir bandaj gibi saran adalelerdir. Bunlar, 
1) Kaş kasları: Burnun üzerinden alına doğru çıkar ve gözün üçte bir yüksek­liğinde sona erer.
2) Alın kası: Aşağı yukarı göz: evinin merkezinden saçların başladığı yere kadar uzar.
3) Göz evi kası: Gözü kaşların altına kadar çevreler.
4} Burun kası: Burun kanatlarının üze­rinden başlayıp göz evinin iç kısmında so­na erer.
5) Yüzeysel kaldırıcı kas: Üst dudak çevresinden başlar, burun kasına, oradan da göz evinin iç kısmına kadar uzanır.
6) Küçük elmacık kası: Dudak çevresi İle göz evini birleştirir.
7) Büyük elmacık kası: Alt dudak çev­resinden kulağa kadar uzanır.
8) Güldürücü kaslar: Büyük elmacık kasından başlayarak alt çene kemiğine ka­dar uzanır.
9) Mirtiform: Burun deliklerini dudağa bağlayan çukur kısma destek olur.
10) Ağız çevre kası: Çene ucundan başlar, dudakları çevreler ve burun de­liklerine kadar uzanır.
11) Çene kası: Çenenin ortasında, şişik kısmında bulunur.
12) Büyük boyun kasları: Boynun gevşekliğinden veya duruşundan sorumlu­dur. Boynun her yanından, alt çeneden köprücük kemiğine kadar uzanır. 

Yüz yogası egzersizleri, yüz kaslarımızı toparlayıcı şekilli ve daha genç görünümlü bir yüz için basit ama gerçekten çok etkili bir yöntemdir. Tıpkı yoganın bedeni şekillendirip sıkılaştırması gibi yüz yogası da yüzü rahatlatan, güzelleştiren bir egzersiz tekniğidir. Bildiğiniz gibi yüz kasları yaş ilerledikçe gevşer ve sıkılığını kaybeder. Çözüm olarak pek çok kozmetik ürün, botoks, dolgu ya da gerdirme ameliyatları gibi teknikler çözüm olarak sunulmaktadır. Ancak hiçbiri hem istenen etkiyi yaratmaz, hem de gerçekten maddi ve manevi pek çok külfeti de beraberinde getirir. Her şeyden önce bu teknikler doğal uygulamalar değildir. Bu nedenle ortaya çıkan sonuçlar da doğal yüz güzelliği görünümünden oldukça uzak olmaktadır. Ancak yüz yogası egzersizleri hem uygulanması basit, hem gerçekten etkili ve üstelik de %100 doğal bir yöntemdir. Sadece biraz sabır ve disiplin. Ben yapıyorum, heran, yalnız kaldığımda, yemek yaparken, televizyon seyrederken, yolda yürürken, yolculukta ama kimseye çaktırmadan tabi. Yeterki siz kararlı olun.
           

        

27 Eylül 2015 Pazar

INTERSTELLAR ( YILDIZLARARASI )

Dünyaca ünlü fizikçi Kip Thorne' nun yapımcılığında, en yetenekli yönetmenlerden Christopher Nolan imzalı film, ilk izlediğimde çokda anlamadığım, quantum, Einstein, fizik, kütle çekimi, solucan deliği, 5. boyut, İzafiyet Teorisi kavramlarında kaybolduğum fakat diğer yanda dramatik temellere oturtulmuş, özünde aile kavramını, aşkı, özlemi, sadakati, cesareti ve zamanın acımasızlığını da anlatmaya çalışan bir hikaye. Film dediğin tamda böyle olmalı, hemen anlaşılmamalı, seni araştırmaya ve sorgulamaya itmeli, üzerinde konuşulmalı ve sarsmalı!

Müziklerini Hans Zimmer' in döktürdüğü, kim ne derse de bugüne kadar çekilmiş en tutarlı, en gerçekçi bilim kurgu filmlerinden. Başroldeki Matthew Mcconaughey' in uzay yolculuğu dönüşünde kendine 2-3 yıl geçmişken kızının 90 yaşında ve ölüm döşeğinde olması en dramatik sahne. Diğer filmlerde alışılmış tehdit, üstünlük, iyiler-kötüler, rehin tutma gibi ögelerin değil tamamen bilimsel bir durumun olması ve filmin dalında eğitimli insanların arasında çok az kelime ve anlatımlarla ilerlemesi aklıma gelen detaylar.

Dünyanın yavaş yavaş öldüğü gerçeğiyle beraber, Karadelikleri Einstein' ın Görelilik Teorisi' ne uygun görselleştiren ilk yapım olması yanında film, insanoğlunun mevcut biyolojik durumuyla evrenin herhangi bir noktasını keşfetmesinin mümkün olamayacağını oldukça naif bir dille anlatmıştır. Yani evreni keşif yolculuğunda acıkan, duygusal davranışlar sergileyen, zaruri ihtiyaçları olan, bazen kalbinin sesini dinleyebilen insanın maalesef yeri yok. Öyleyse insanoğlu olarak ya artık kendi evrimimize şekil verip rotamızı çizeceğiz ya da evrim basamağında yer alıp dünyaya ve limitleri oldukça kısıtlı olan vücudumuza hapsolacağız.

                                             

SİRKE - KAHVE - MADEN SUYU MUCİZESİ

SİRKE: En makbul olanı organik elma sirkesi. Aslında evde yapımı çok kolay ve en makbul olanı. Fermante edilen sirke, enzimler açısından zengin içerik kazanır. Doğal alfa hidroksi asitlerden zengin, ölü deriyi soymaya yardımcı elma sirkesi, ciltte doğal ph' ı dengeler, güneş lekelerinin azalmasına yardımcı olur. Akne ve lekeler için su ile sirkeyi yarı yarıya karıştırıp pamukla yüze sürülebilir. Alerjen ve hassas ciltler daha seyrek yapmalı, cilt tepki verirse hemen vazgeçilmelidir.

TÜRK KAHVESİ: Günde bir veya iki fincan kahve içmenin faydaları saymakla bitmez. İçtiğimiz kahvenin telvesini atmayın, içine birkaç damla zeytinyağı ve birkaç damla saf su karıştırıp yüzümüze sürelim. Bir nevi peeling yapar gibi dairesel hareketlerle ovalayıp 2-3 dakika yüze masaj yapalım. Kurumasını bekledikten sonra yüzü ılık suyla yıkayalım. Artan malzemeyi ellerimizede uygulayabiliriz. Vücut peelinginde, selülitle mücadelede de faydalıdır. Yüzümüzdeki cansız, donuk, yorgun görünümü hafifleterek daha yumuşak ve parlak bir ifade kazandırır.

MADEN SUYU: İçtiğimizde içeriğindeki zengin kalsiyum ile kemiklerimizi güçlendiren maden suyunu, buz kalıplarına döküp, donduktan sonra hergün bir tanesini sabahları yüzümüzde gezdirelim. Yalnız dikkat edilmesi gereken, buzu direk değil, arada ince bir temiz tülbent ile yüze uygulama yapalım. Özellikle göz çevresinde kılcal damarlar yüzeye yakın olduğu için buz, damarları çatlatabilir. Aman dikkat diyoruz. İçeriğindeki mineraller gözenekleri açıyor ve hava almasını sağlıyor.
                             

CONSUME OBEY DİE

Okan Bayülgen halktan çok halkın içindeymiş kıvamında programlar yapan medya profesyonellerinden. Türkiye' deki şovmenliğin kalıplarını bu kadar kırabilmiş başka biri var mı? Diğer televizyoncuların yanında epey entellektüel olan, ne yaparsa, ne ederse yine sevilen, bir kitlesi olan şahsına münhasır bir medya starı. Video da en başarılı program jeneriklerinden. Kendi felsefesi içinde komik, eğlenceli. Gülümseyin, geçin.
    "İyi aileler iyi çocuklar yapar
     İyi çocukları kötü kurtlar kapar
     İyi çocuklar iyi okur
     Okur okur adam olur
     Okur okur müdür olur
     Sistem budur
     F...   sistem
     F...   sistem...
                           

26 Eylül 2015 Cumartesi

EN BÜYÜK SERVET DÜŞÜNSEL ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ

Yıllar içinde bir rahatsızlığım varmış benim. Teşhisi geç koyanlardanım. Öğrendiğim, okuduğum birşeyi devamlı anlatmak istemem. Karşımdakinin ilgisini bu konu çekermi çekmezmi, hiç dikkat etmeden. Vır vır vızıldama hali. Tedavi yöntemini buldum; burası. Zaten şablon olarak beynimde olan onlarca konuyu son bir gözden geçirip 'paylaş' tuşuna basmak. Ha bu bana ne kazandırır, beğenisi olurmu olmazmı, ticari bir kaygımmı var? Samimiyetle söylüyorumki hiç umurumda değil. Öyle yola çıkmak bilirim ki samimiyetimin önünde kocaman bir engeldir, bu işleride hiç kıvıramam.

Yazmak fiili çocuk yaşlarda hatıra defterlerimize 'bana kalbin kadar bu temiz sayfayı ayırdığın için çok teşekkür ederim' cümleleri ve araya sıkıştırılan birkaç maniydi benim için. Şimdi birazda tesadüfler ve daima karşıma çıkan iyi insanların yönlendirmesiyle kendimi bu mecrada buldum. Hani üç ay önce bunu söyleseler ne gülerdim herhalde. Yani plan, proje, hesap kitap sonucu olmadı bunlar. Okunma kaygısı değil bu, ben kendi oyun bahçemi kurdum, sonsuz evrende minicikde olsa kalıcı bir paraf atmış oldum, belki. Elbette geri dönüşler olunca mutlu oluyorum, ama kim olmaz ki? Çalakalem, kafama estiği gibi, bazen önemsiz bile sayılabilecek bir mevzuda bile. Bir kelime düşüyor bir anda aklıma ve o kelimeden birkaç hikaye, sonra kocaman bir dünya canlanıyor beynimde ve bu beni eğer oturup yazmazsam beynimi kurt gibi kemiriyor. Bir an bile rahat, huzur vermiyor, içimdeki sesler susmuyor. Moda akımlar, trendler beni bağlamıyor, ben bu kafalara giremem, ben bana iyi gelen birşeyi yapıyorum sadece. Düşünsel özgürlüğüm benim en büyük servetim. A' yı yazmaya oturuyorum Z' yi yazıp bitirmiş buluyorum kendimi, yani kendi rüzgarımda bile savrulma halim. Biliyorumki bu yolda en sevdikleriniz sizi yolda bırakırda, dünyanın herhangi bir köşesinde hiç tanımadıklarınız ileride sizin duygudaşlarınız oluverir.

Çocukluktan gelen hiç sıkılmadan insan hikayeleri dinleme, devamlı gözlem yapma ve filmi makinaya sarma halim. Karşıma çıkan iyi ve kötüler. Hepinizden güçlendim ben, dersler çıkardım, hiç bir şartta isyan etmedim, arabesk - kaderci söylemleri ağzıma almadım. Her mevzu bana yeni yollar, kapılar açtı. Ben sadece iyi gözle bakmaya çalıştım hayata ve kapanan kapının arkasındaki ışığı görmeyi o kadar istedimki, olmayan ışıklar belirdi bazen. Birçok kerede kapıları kendim kapattım. Sevdiklerim dualarınızda olayım. Evrenin yaratılışındaki kusursuz dengeye, olağanüstü hassas düzene ve hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanın. Öğrenmenin ve gelişmenin sonsuzluğunda, kendinize olan inancınızı asla kaybetmeyin.

                                             

                             










24 Eylül 2015 Perşembe

ETKİLİ İLETİŞİM: SEN DİLİ - BEN DİLİ

Bu çağda artık iletişim ve ortak uzlaşı dilini bulmak çok önemli. İnsan yaşantısının kaçınılmaz ve önemli bir boyutunu oluşturan doğru iletişim için, hem kendimizi doğru ifade edebilmek hem dünyayı doğru algılayabilmek açısından 'sağlıklı iletişim' kurabilme becerileri geliştirebilmeliyiz.

SEN DİLİ: Bireyin kabul edilmeyen davranışları karşısında, suçlayıcı, yargılayıcı, değerlendirici, eleştirici mesajları içeren dildir. Suçlama içerir, yeniden konuşma isteğini engeller, karşımızdakini incitir, kırar, moralini bozar.

BEN DİLİ: Karşımızdaki kişinin kabul edilmeyen davranışları karşısında yaşadığımız duyguları dile getiren, suçlayıcı ve değerlendirici olmayan ben mesajlarını içeren dile ben dili diyoruz. Ben dilini konuşurken bende kalıyor, merkezimizi koruyoruz. O da bende anlaşıldığımızı hissediyoruz, değer veriyoruz - değerli hissediyoruz, saygı duyuyoruz - saygı görüyoruz. Duygularımızı içtenlikle, dürüstçe ifade ediyor, rahatlıyoruz, yakınlaşıyoruz.

Örneklerle konuyu somutlaştıralım:
S.D.  Toplantıda neredeydin?
B.D. Toplantıda seni göremeyince meraklandım.

S.D.  Bana çok ters davranıyorsun.
B.D.  Bana böyle davranmana üzülüyorum.

S.D.  Bana bağırma.
B.D.  Bana böyle sesini yükseltmene kırılıyorum.

S.D.  Çok dikkatsizsin, her zaman hatalarını ben düzeltiyorum.
B.D.  Sürekli yaptığın hataları düzeltiyor olmak beni çok yoruyor.

Bunlar İngilizce, Almanca değil her dile uyarlanabilen evrensel konuşma şekilleri. Tamamda benim gibi beyniyle dili arasında süzgeç olmayanlar ve tez canlı yapıya sahip olanların öğrenim süreci biraz daha zorlayıcı galiba. Uygulayabiliyor muyum, hayır. Öğrenciyim daha. Sorun odaklı sen dilini bırakıp, çözüm odaklı ben diline merhaba diyorum.
                                 

MAKYAJDA KAHVERENGİ GÖZLERDE FAR KULLANIMI

Bende ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Bilinenin aksine kahverengi gözlüler çok şanslıymış !! Sıradan gibi gözüken kahverengi gözlü olma halini tersine çevirebilirmişiz. Eğer doğru göz farını seçtiysek, gözlerimiz dünyanın bütün renklerini yansıtabilir.

Yeşil, şampanya, bronz, altın, kahverengi, pembe, mürdüm, koyu turuncu, mercan, metalik renkler ve mavinin muhtelif tonlarıyla çok iyi sonuçlar elde edebiliriz. Dikkat edilecek saç rengi, ten rengi, kıyafetimizde önemli tabi burada. Çok detaylandırmadan, bir hatırlatma babında ifade etmek istedim

Aşağıda verdiğimiz evrensel 'renk çarkı' daima rehberimiz. Kural basit. Zıt taraflarda yer alan renkler biraraya geldiğinde birbirini 'ortaya çıkarır'. Yani mavi turuncuyu, mor sarıyı gibi. Bu demek değilki mavi gözlü biri gidip direk turuncu far sürsün. Ama turuncu alt tonlu farların göz rengini daha belirgin kılacağı açık. Işık, gölge ve renklerin doğru kullanımı ile zaten makyajda amaç yüzün kusurlu yerlerini gizlemek, güzel bölümlerini ortaya çıkarmak değil mi?
                           

EJDERHA DÖVMELİ KIZ

                             

Stieg Larsson' un yazdığı 'Millenium' üçlemesinin ilk kitabının ismi. Yazdıktan kısa bir süre sonra ölmüştür. İskandinav polisiye edebiyatında öne çıkan, sosyal sistemi çok sert eleştiren, arada hani bizlerinde hep örnek ülkeler olarak gösterdiği anlayışın tersine, ciddi bir İsveç devlet sistemi taşlamasıdır.

Önce filmini seyretmiş, sonra çok iyi satanlar listesinde yer alan kitabını okumuş yani mevzuya tersten dahil olmuş biri olarak her ikisinide çok başarılı bulduğumu ifade etmeliyim. Yönetmen efsane isim David Fincher, başrolde Daniel Craig, Rooney Mara.

Asılsız bir iddia ile suçlanan Mikael Blomkvist, adını temize çıkarmak için, başı zaten dertte olan biri olarak, yeğenlerinin ölümünden muhtemelen sorumlu olan İsveç' in en zengin endüstri patronları arasında yer alan ailenin malikanesine doğru yol alır. Bu arada sıradışı 'hacker' Lisbeth Salander ile yolları kesişir ve birlikte geçmişten gelen cinayetler zincirini çözmeye çalışırken aralarında hassas bir güven köprüsü de kurulacaktır. Bayan oyuncu o kadar başarılı ki, onun gerçek hayattada o dövme ve piercing'lerle yaşadığına inandırmıştım kendimi bir süre.

Soğuk kış mevsimi görüntülerini seviyorsanız, Baltık Ülkeleri' ne karşı benim gibi merak ve sempatiniz varsa, esrarengiz konulara ilgi duyuyorsanız izlemenizi öneririm.
                 










23 Eylül 2015 Çarşamba

THE SOPRANOS

Başroldeki James Gandolfini' nin performansı kadar sempatikliğiylede dikkat çeken dizi, New Jersey' de yaşayan geleneklerine sıkı sıkıya bağlı İtalyan asıllı bir mafya topluluğu, çekirdek ailesi ve başroldeki oyuncu ile psikiyatristi ücgeni arasında geçen inanılmaz olayların yaşandığı, Amerika' nın 1990 lı yıllardaki halini çok iyi yansıttığı söylenen dizi, kendine özgü ve sıkı bir espri anlayışına dayanır. Küvette adamı doğrama sahnesi bile o kadar yumuşak ve esprili şekilde verilirki gülsek mi, hak mı versek duyguları arasında gidip geliriz. Silip süpürdügü sayısız ödüllerle, Emmy' leri dağıtmış,  gelmiş geçmiş en başarılı dizi tahtına çoktan oturmuştur.

Yan karakterlerin yaşamlarının çok iyi anlatıldığı, mafya dünyasında, 'bir aile öldürmezse diğeri öldürür' felsefesine sahip, başroldeki Tony karakterinin psikiyatristi ile diyaloglarının bizleri koparması ve yaşadığı ruhsal değişim, hele dizide devamlı o gürültülü İtalyan İngilizcesi ile konuşulması bizleri en çok etkileyen detaylar.

Bu ve bunun gibi bir çok detayla sıradan bir suç organizasyonunun üyeleri ve çevrelerindeki her bir figürün kazandığı hayret verici derinlik ve inandırıcılık bizi etkisi altına almakta. Tüm bu alt metinleri ile The Sopranos dizisinin açıkça gösterdiği ise ölüm, kan, aşağılama, seks, küfür ve haliyle ahlaksızlıktı. Ancak eleştirmenlerin diziyi 'tüm zamanların en sıradışı, gerçekçi, popüler kültür çalışması / fenomeni' olarak tanımlamasının altında, sıradan insanların halet-i ruhiyeleri ile tüm bu 'anormallik' leri yapaylığa düşmeden anlatılabilir hale getirmek yatıyordu.

Ayakta alkışlanacak bir zekanın ürünü diziyi çok geç izleyenlerdenim bende. Derin senaryo işçiliğine hayran oldum ve üçer beşer bölümü bir anda arka arkaya izledim. Mizah insanın gözüne sokmadan nasıl olay örgüsüne yedirilir, bir senaryo nasıl boyutlandırılır, nasıl alt metin yazılır bu dizide öğrendim. Uzun sürede etkisinden kurtulamadım, dizi değil senaryo atölyesi sanki. Çok yeni yapım değil fakat yinede şiddetle tavsiye edilir.
                                   
                       

CİLTTE EN FAYDALI ÜÇ TEMEL GIDA

Bu sefer her an elimizin altında bulunan, yenilebilir gıdalara bakalım. O kadar çok meyve, sebze sayılabilirki faydalı olan biz dikkatleri çok dağıtmadan 3 temel meyveyle yola devam edelim.

LİMON: Cilt içinde en faydalı olan C vitamini, açısından en zengin narenciyeden bahsedelim. Günde bir dilimde olsa mutlaka kabuğuyla tüketilmeli, cilt kanserine karşı koruyucu ve cilde parlaklık verme özelliği vardır. Çünkü kabuğunda cilt aynı zamanda beden içinde gerekli enzimler, C vitamini, P vitamini, kalsiyum, potasyum, lif, sitrik asit bulunur. Aklıma geldi yarım limonu yedim bile bunu yazarken. Limonun suyunu biraz sulandırıp yüzede sürülebiliriz. Koyu tenli ciltler ve yağlı ciltlere özellikle iyi gelir. Fakat çok asitli ve fazla uyarıcı olduğundan hassas ciltlerde tahriş gibi sonuçlarla karşılaşma riski her zaman mevcuttur. Olmazsa ilk olarak çok küçük bir bölgede deneyebilirsiniz.

SALATALIK KABUĞU: Kabuğun iç kısmı cilde sürülünce cildi yumuşatıp rahatlatıyor. Salatalık suyunun çok iyi bir tonik olduğu ve cildi çok iyi temizlediği araştırmalarla sabittir. Peki neden, araştırdım ve cevabı buldum. Kabuğunda kırışıklığı önleyen ve deriyi dolgunlaştıran kalojen olan silisten meydana gelmekte. Uzmanlar günde en az 5 miligram öneriyorlar. Buda sadece salatalık kabuğundan alabileceğimiz miktara denk gelmekte. Demekki salatalığı doğrarken kabukları yüzümüze koyuyoruz, apaçi gibi, bir süre bekliyoruz. Kendisini rendeleyip yüzümüze maske olarak da kullanabiliriz.

DOMATES: 'Balaton Gölü' kıyısında yaşayan Macar kadınlarının hepsinin ciltlerinin çok güzel olması dikkat çekmiş ve araştırma konusu olmuş. Sonuçta  domates tüketiminin çok fazla olması ile konu aydınlığa kavuşmuş. Domatesin hemen kabuğunun altında bulunan likopen maddesi cildin en iyi dostudur. Çiğ olarak yemekten ziyade sofrada, tavada dilimleyip hafif ısıtılarak tüketilmesi tavsiye edilir. Çünkü sadece ısı yoluyla likopen maddesi açığa çıkmakta. Kahvaltıda elinizden geldiği kadar bu yöntemi uygulayabilirsiniz.


22 Eylül 2015 Salı

GÜZEL BİR CİLT İÇİN BASİT KÜÇÜK TÜYOLAR -2

Anlatılan her detay tecrübemle sabittir.

Her ne kadar kozmetik kremleri kullanıyor olsak da, mevsim geçişinde olduğumuz şu dönemde cildimizin kuruduğunu bariz biçimde hissedebiliriz. Haftada birkaç kez cilt dostu E vitamini açısından en zengin olan Buğday Özü Yağını yüzümüze , Üzüm Çekirdeği Yağını göz çevremize, birkaç damlayı avucumuzun içinde ısıtarak uygulayabiliriz. Üzüm Çekirdeği Yağı, E vitamininden 20 kat, C vitamininden 50 kat daha güçlü cilt koruyucusu proanthocyanidin içerir.

Hergün içilen bir fincan şekersiz yeşil çay antioksidan ve anti-inflamatuar  özelliğinden dolayı yenileyici özelliğe sahiptir ve ciltte yaşlanmayı geciktirir. Hatta demlediğimiz bir kısmını yüzümüze pamuklada sürebiliriz. Ne faydası var derseniz yapılan çalışmalar cilt kanserinden koruduğu ve UV ışınlarını bloke ettiğini ispatlamıştır. Papatya çayı da çok iyi cilt temizleme kürü, yatıştırıcı özelliğinden dolayı yanık, şişme gibi durumlarda ciltte rahatlatıcıdır.

Cildi her akşam muhakkak temizleyip arkasından tonikliyoruz. En doğal ve en ekonomik tonik ise gülsuyudur. Doğal olanını satın alın derim. Kuru cildi nemlendirici, yağlı cildi ise daha normal cilt haline getiren sihirli, mucizevi bir armağandır bize gülsuyu. İstikrarlı kullanmaya devam ederseniz bizi daha yaşlı ve yorgun gösteren açılmış gözeneklerin sıkılaştığını, yüzün zamanla daha pembe bir ton aldığını, cildin toparladığını mutlulukla görebilirsiniz. Hele bu değişimi bir yakınınız, arkadaşınız farkettiğinde yaşanan mutluluk tarif edilemez.

Piyasaya hergün, her dakika yeni bir 'sihirli formül', adı altında yeni marka kremler sürülmekte ve buda bizde bir kafa karışıklığı yaratmaktadır. Aldığımızın hiçbirini de tamamen tüketip etkilerini göremeden sıradaki gelsin misali, başka bir tercihe yöneliriz. Sonuç elbette başarısızlıktır. İlerki yazılarda ürün içeriklerine de değineceğiz elbette. Yani durum o kadar sandığınız kadar karmaşık değil, en pahalısından en ucuzuna içeriklerde çok çok büyük farklar yok. Firmaların reklam ve promosyon bütçesi farkı ve arkasındaki sermayenin gücü var sadece.

Sadece şu, iyi sonuç almak istiyorsanız uygulama konusunda istikrarlı olmak gerekiyor. Cildimiz nasıl bir hafta on gün içinde o olumsuz haline dönüşmediyse, geri dönüşümü de biraz zahmetli olabilecektir. Yılmayın usanmayın, inanın o kadarda zor değil.
                                         
     











ARA GÜLER

                                       

Ünlü fotoğraf sanatçısı, muhabir ve yazar. 1928 doğumlu olay fotoğrafların insanı, bir çok kişiye fotoğrafçılığı sevdirmeyi başarmış kendine münhasır bir kişilik. Ne zaman röportajlarını veya hakkında bir yazıyı okusam verdiğim tek karar şu olmuştur : Bu insan dünyaya sadece bu işi yapmak için ve sanki seçilmiş gelmiş. Her ne kadar fotoğrafçılığı bir sanat dalı olarak kabul etmese de, İstanbul' u ondan daha iyi görüntüleyen var mıdır acaba? Türkiye'de ve dünyada bir çok ödülün sahibi Ara Güler' in kitapları da mevcuttur. Bir tek 'Kadın ve Allah' isimli fotoğrafı bile hakkında yüzlerce makaleye, araştırmaya eşdeğerdir. İstanbul' un gözü, büyük üstad, yolum her düştüğünde uğradığım Beyoğlu'ndaki Ara Cafe' nin de sahibi. İç dekorasyonda kullandığı materyaller kelimelerle anlatılmaz, görmeniz gerekir. Geniş açılı objektif kullanmayı birçok acemi fotoğrafçıya sevdiren, 'ulan' kelimesinin en çok yakıştığı, küfürbaz, asabi ama içten...İki sözüyle konuyu bitireyim diyorum. "Yaşlandıkça küfretme özelliğim ön plana çıkıyor, ferahlatıyor beni. Giderayak herkese küfredeyim diyorum." "Benim için fotoğraf çekmek içimde hissettiğim dünyayı çekmektir." Uzun ömürlerin olsun Büyük Usta.

                                   

21 Eylül 2015 Pazartesi

GÜZEL BİR CİLT İÇİN BASİT KÜÇÜK TÜYOLAR - 1

Öncelikle cildimiz % 60 genetik miras, % 40 ona nasıl davrandığımızla ilgili yani beslenme, yaşam biçimi, su tüketimi, uyku düzeni, sigara ve alkol kullanımı, alınan hormonal ilaçlar vb. böyle uzayıp giden kocaman bir paket proğram.
Araştırma sonuçları derki, cilt hücre yenilenmesini en yoğun olarak ortalama akşam saat 10.00 - 10.30 ile 01.00 saatleri arasında yapmaktadır. Yatmadan cildi temizleyip, gece kremini sürdükten sonra üzgünüm ama uyku moduna geçilmeli. Tüm gün güneş ışığı, toz, kir, stres gibi dış etkilerin hasar bıraktığı cildimiz, ancak gece kan dolaşımı hızının iki katı arttığı, yenilenmenin başladığı saatlerde cilt yapımıza uygun olarak aldığımız  gece kremleri ile desteklenir. Çünkü daha çok mineral ve kimyasallar ile formüle edildiği için gece hızlı çalışan metabolizmaya destektirler.
Günde en az iki litre su tüketmek de cilde parlaklık veren faktörlerden. Spor yapmak, hamam kültüründe kabak lifi ile yüze kese yapmak cilt gerginliğini artıran faktörler. Şimdilik bu kadar yeter sonra yine devam ederim.

                                   

Dünyanın En İyi Göz Kremi

Göz ve dudak çevresinde kullanılabilir. Yalan söyleyemem ben sadece göze kullanıyorum. Göz çevresinde biz kadınların baş belası mor halkalar, göz altı torbası ve ince kırışıklıkların oluşumunu azaltır. Yumuşatıcı ve nemlendirici özelliği vardır. Piyasadaki göz kremlerine göre daha büyük bir ürün olması da bir avantaj tabi. Göz çevresine sıkılık, elastikiyet ve canlılık verdiği tecrübeyle sabittir. Disiplinli bir şekilde sabah akşam uygulamak gerekir. Göz altı derimiz sadece bir milimetre kalınlığındadır bu nedenle çok hassasiyet ve özen gerektirir. Mercimek tanesinden bile çok küçük bir miktarı yüzük parmağımıza alıp ( baskının en az hissedildiği yüzük parmağıdır çünkü ), kaz ayaklarının olduğu gözün dış kısmından göz altına doğru çok hafif dokunup çekme hareketiyle sürülmelidir. Çok fazla yedirmeye çalışmayın öylece bırakın. Forever markasının ürünü olup sadece distribütörlerden temin edebileceğiniz ürün ABD' de en iyi göz kremi seçildi. İçeriğinde saf aloe vera jel, Hindistan cevizi yağı, Jojoba yağı ile çok iyi bir E vitamini kaynağıdır.

                       .)

KUTUP IŞIKLARI

Güneşte oluşan patlamalar sonucu meydana gelen elektromanyetik fırtınalar ve radyasyon bulutlarının çarpışması sonucu bu muhteşem doğa olayı gerçekleşiyor. Hem kuzey (aurora borealis) hem güney kutbunda (aurora  australis) görülebilir. Bir tür gece ışıması, gökyüzündeki doğal ışık görüntüleridir. Adeta dans ediyor gökyüzünde ışıklar ve büyülüyor bizleri. Doğa bizi kendine hayran bırakıyor bir kez daha. Aşık ediyor kendine ve bakmaya doyamıyoruz..Bir film izliyoruz desek değil, bir büyücünün gökyüzünde yaptığı sihir sanki ama değil. Doğanın, gerçeğin ta kendisi, yüce yaradanın bizlere ibret misali sunduğu görsel bir şov.

NOTE LIPGLOSS

Note, son birkaç yıl içinde raflarda yerini almış, hayvanlar üzerinde deney yapmayan Alman kozmetik markası. Burada şimdilik sadece iki ayrı türü olan Lipgloss üzerinde duralım.

Günlük kullanım için çok pratik. Parlak görünümleri ve renklerin dudağınızdaki duruşunu beğeneceğinize eminim. Nude ve pastel tonları da mevcut. Diğer markalarda olduğu gibi dudağınızda yapışkanlık hissi uyanmıyor. Çok sık tazeleme ihtiyacına  gerek kalmıyor.

1-) NOTE Long Wearing Lipgloss Macadamia ve Shea Yağları ile dudaklara yoğun nem sağlayarak dudak çevresinde ince çizgi oluşumunu engellemeye yardımcı olur. A, D ve E vitaminleri ile dudakta oluşabilecek çatlamaları önlüyor ve daha uzun süre kalıcılık sağlıyor.

2-) NOTE Hydra Color Lipgloss, içerdiği Argan Yağı ve Kakao Yağları ile dudakları yoğun nemlendirerek, içeriğindeki E Vitamini ile hücre yenilenmesine yardımcı olur. Dudakları  zararlı UV ışınları, stres, sigara ve hava kirliliği gibi serbest radikaller sebebiyle oluşabilecek, çatlama ve kurumaya karşı korur ve beslenmesine yardımcı olur.

                                  






L'oreal Lumi Magique Base

Highliter diye de adlandırabileceğimiz makyaj öncesi hazırlık kiti yani baz olarak kullanılır. Temiz cildinize nemlendiriciyi sürdükten sonra ince yapılı, hafif parlak ve ışıltı veren bu bazı kullanabilirsiniz. İster fondöteninizle karıştırıp sürün, ister bunu sürüp birkaç dakika ciltte iyice oturmasını bekleyip fondöteninizi veya pudra  üzerine uygulayın. Çok gözenekli, hassas ve alerjen ciltlere önermiyoruz. Fondötenin veya BB, CC kremde kullanıyorsanız eğer, bunların daha iyi yayılmasını sağlar, yüze aydınlık ve sağlıklı bir ifade verir, makyajınızın daha uzun süre kalıcı olmasını sağlar. İlk etapta sürünce gümüşümsü, beyaz inci tonunda bir etki bıraksa da telaşlanmayın çünkü bekleyince renk tonu cildinizle bütünleşiyor. Makyaj tekniğinin daha ileri aşamalarında aydınlatıcı olarak yüzün yüksek yerlerine de kullanılabilir. Özellikle gece dışarı çıkarken kullandığınızda, ışık vurdukça yansıması ve verdiği görüntü çok hoş. Üretim tarihine dikkat edin derim benim ilk aldığım bozuk çıkmış değiştirmek zorunda kalmıştım. 20 ml' lik küçücük ve ince görüntüsüyle kalbimize fetheden bu ürünü en uygun fiyata Rossmann ve Gratis' lerden  satın alabilirsiniz. 

                                 

16 Eylül 2015 Çarşamba

CİLT DOSTU GIDALAR

* Tavsiye edilen besinler
Avokado, bezelye, elma, brüksellahanası, böğürtlen, brokoli, süzme peynir (az yağlı), tavuk (beyaz et) , karnabahar, kereviz, balık, (somonbalığı, kalkanbalığı, kılıçbalığı, dilbalığı, levrek, sardalye), karides, parvurya, istakoz, midye, salatalık, yumurta beyazı, yağsız süt, sarımsak, greyfurt, tatlı kavun, kivi, baklagiller, mercimek çorbası, limon, yeşil yapraklılar, marul, mantar, nektarin, taze kabuklu yemişler, yulaf ezmesi, soğan, zeytinyağı, zeytin, parmesan peyniri, şeftali, armut, turp, ıspanak, soya fasulyesi, çay (siyah yada yeşil), domates, domates suyu, hindi eti, yoğurt (sade, yağsız), kabak, lahana, kavun, horoz, kişniş, dereotu, patlıcan, zencefil, yabanilahana, maydanoz, erik, pazı, yeşil soğan, pırasa, ekşi krema, ceviz, dolmalık kabak tercih listelerimizde yer alacak başlıca besinlerdir. Daha az yağ, daha az kalori, daha az protein tüketmeye özen göstermeliyiz.

* İyi karbonhidratlar (glisemik indeksleri düşük olanlar) cildinizi gençleştirir.
Bezelye, brokoli, böğürtlen, lahana, kavun, turunçgiller, kivi, yeşil yapraklılar, şeftali, armut, erik, ıspanak, nişastasız sebzelerin çoğu.

* Antioksidan etkili cilt dostu besinler
Avokado (yağ ve kalori içeriği yüksektir), biberler, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kavun, yerelması (yerelmasının şeker içeriği ve kalori yüksektir), somonbalığı (taze, ızgara), ıspanak ve lahana (az pişirilmiş), portakal, domates, çilek, brüksellahanası, brokoli, karnabahar, turp, beyaz ve kara lahana, şekerpancarı antioksidan etkili cildi koruyucu ve gençleştirici besinlerdir. 
                     

BOSU SPORU

    Bosu, içine hava doldurulmuş bir tarafı yarım kubbe şeklinde diğer tarafı yere sabit kalan sert yüzeyli bir ekipman. Üzerine inip çıkarken kasları güçlendiriyor, zihinsel konsantrasyonu sağlıyor ve dengeyi geliştiriyor. Yuvarlak kısmı üzerinde çalışırken bu bize tamda istediğimiz "dengesiz" çalışma olanağını sunar. İlk başlayanlarda aman ne dengesizlik, kaç kere üzerindeyken düşebilirsiniz, bacaklarınız o yamuk yüzeyde durabilmek için tir tir titrer. Yani hareketleri bir türlü tamamlayamazsınız.
    Bosu topu sabit değildir ve aynı konumda kalmak için alt ve üst vücudumuzdaki dengeleyici kasları kullanmaya çalışırız. Sadece top üzerinde ayakta durmak bile zorlu bir egzersiz olur. Başlangıçtaki o karamsarlık zamanla kaybolur ve topun üzerinde durabilme başarısı gitgide artar. Benim gibi savruk yürüyen biri yapabiliyorsa herkes yapar.
    Yani özetle bosu, spor yapmaktan anladığımız zihin ve beden bütünlüğünü gerektiren, DENGE, NEFES ve EGZERSİZ üçlüsünün bir sentezidir.

             
Seksenler dedik arada nostalji takıldık, bu şahsı es geçemezdik. Sadece müziğiyle olay değil, dünya eğlence sektörünün de çok önemli bir meta'sıydı. Dans anlayışında farklı bir ekol oldu. Thriller, Black or White gibi milyonlar satan albümleriyle kıyaslanamasa da  buradaki ritm duygusu, klibin çekildiği ülke ve enerjisi on numara.

             

MELEKLER KÖYÜ

"MELEKLER KÖYÜ" TABLOSU. TUVAL ÜZERİNE YAĞLI BOYA ÇALIŞMA. RESSAM NURCAN ARAL

               
Kaotik Atmosfer
Ceza, sözlerinde hayatın gerçeklerini, insanların yaşadığı problemleri ve devletin olumsuz tutumlarını kendi bakış açısıyla anlatıyor. Yani genellikle protest ve politik. Politikacılara eleştiriler, magazinin çok ön plana çıkmasıyla ilgili üstü kapalı göndermeler ve dahası tepki toplumu olmanın çok uzağında gördüğümüz ülke insanının sesini yükseltmesi gerektiğine de işaret ediyor aslında. Bu müzik türünü sever veya sevmezsiniz. 1977' de Üsküdar' ın Selamsız mahallesinde doğmuş ve yetişmiş Bilgin Özçalkan etkileyici sesi, aldığı birçok ödülle, büyük festival ve organizasyonlarda yer alarak, Türkiye' de rap müziğin bir numarasına çoktan oturmuştur. En sevdiğim ve klibiyle en dikkat çeken şarkısı 'Suspus' içinde bulunduğumuz atmosferi de bayağı iyi özetliyor aslında. Satır aralarını okuyabilenlere gelsin : "Gözgözü görmüyor hep pus. Takipteler ses etme sus"!!!!!!

                   
Bütün yapmacıklardan uzak Kırşehir bozkırlarında yetişmiş, bozlak ve türkü üstadı Neşet Ertaş yazmış, Volkan Konakda çok iyi yorumlamış. Günümüzün doyumsuz, sonsuz ihtiras sahibi hayat görüşüyle taban tabana zıt, sade, dingin. Basit, sıradan sözlerin altında ne büyük ve derin bir felsefe, ancak şapka çıkarılır..

                               
Bu kadın bu şarkıyı söyleyecegine gelip kalbimize bir bıçak saplasa daha iyi olurdu... Sıkıcı, sıcak bir yaz gününde, serin bir göl suyunda boğulmak gibi, sessiz ve sakince çekiyor sizi hüznün içine... İnsanın kalbi uzaklara gittiğinde gittikçe dibe çökmeye başlar. Bu o kadar uzun ve dipsiz bir kuyudur ki girdiği ne kadar gittiğini kendisi bile çözemez. İşte o anlarda kalbine bıçak gibi girer bir şey de ne olduğunu çözemezsin bir türlü.
                           

ÜNİVERSİTE TANITIM

Bu okulla uzaktan yakından alakam yok, en beğendiğim üniversite tanıtım videosu, laboratuvar ve minik robota hayran kaldım, robot öğrencilerin eseri. Şu andaki rektörü Prof. Dr. Esra Gençtürk hanımefendi, henüz buraya atanmamışken, bir bankacılıkn eğitiminde hocamız olmuş, tüm sınıf uyuklarken dersi karşılıklı işlemek durumunda kalmıştık. Bütün birimlerini yakından görmüş biri olarak, umarım birgün tüm gençlerimiz bu olanakları sağlayan okullarda eğitim görürler. Her yıl çekiliyor fakat ben 2013 ü çok  beğenmiştim, 'en iyi üniversite tanıtım oscarı' bu videoya gitsin, müziğiyle beraber. Dip not: Bu müzik daha önce bir jip reklamında kullanıldı.

                                     
Flamenko,  caz ve rumba ritmlerini harmanlayarak yaptığı müzikle, çağdaş dünya müziğine kendi imzasını atan Buika' nın çocukluğu, İspanya'nın Mayorka Adası'nda çingenelerin yaşadığı mahallede tek siyahi aile olarak zorluklar ve fakirlik içinde geçer. Afrikalı genleri sayesinde hiçbir müzik eğitimi almadan gitar, piyano, kontrbas ve çello çalabilen Buika, bunu nasıl başardığı sorulduğunda 'Afrikalılar o kadar çok acı çekiyorki şarkı söylemeye herkesten daha çok ihtiyaçları var ve bunun için eğitim almalarına gerek yok' diye cevaplamaktadır. Hüznün ve yalnızlığın sesi  " Dünyada kimse yokki derdime derman olacak "  demiş burada da.

                       

SPINNING

Çok uzun zamanlarım spor salonlarında geçti benim. Hangi hareketin hangi bölgeyi çalıştırdığı veya tahmini ne kadar kalori verilebildiği, beslenme ve vitamin konularındaki  bilgim konusunda mütevazi olamam. Çoğu kere başladığım mekanda bana durmadan ne yapacağımı söyleyen spor hocalarına kızıp salonu terketmişliğim de çoktur. Salon sporlarından fitness dışında yaptıklarım step, aerobik, spinning, latin - aerobik, pilates, tae bo ve bosu aklıma ilk gelenler. Bunlarla da ilgili paylaşımlarım daha sonra olacak elbette. Bayağı bir ara verdiğim spora ilk fırsatta başlamayı dilerken, en severek yaptığım "spinning" branşıyla ilgili birkaç cümle karalayayım diyorum. Tek zorluğu, bu bisikletlerin her salonda olmaması. Hareketler göründüğünden daha kolay ve toplu sporlarda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz ve çok yüksek tempolu müzikle yapıldığı için bayağı bir ara ara dünyadan kopabiliyorsunuz ve konsantrasyon bir an bile düşmüyor yani aslında düşemiyor. Bacaklar, kalça kadar kollar ve omuzlarda bayağı çalışıyor pedala asılmaktan.Tam benlik, az zamanda çok kalori. Müziğin temposunda tam gaz giderken bir bakmışsınız 400-500 kalori yakmışsınız. Sadece bu spora biraz dikkat çekmekti amacım. Umarım videodaki gibi yetenekli ama bir o kadarda mevzuyu sulandıran bir spor hocasına denk gelmezsiniz😀😁.

                   

SESSİZLİĞİN SESİ

Profilime bakınca diyorki 'çalışmıyorum da çalışıyor'. Ben bu ifadeyi çok sevdim aslında. Arada dönüp dönüp bakıyorum. Bu sayede ben ve paşa gönlüm ne derse o. Çok sakin ve sabırtaşı görünümün altında hep kafasının dikine giden, hep eleştirel ve asi bir bünye. Küçük öngörülerim, iç hesaplaşmalarım, sesiz çığlıklarım, küçük mutluluklarım, şükürlerim var benim. O yüzden arada bir ayrışık, disiplinsiz, o yüzden bir uyumlanamama hali, bu kibir falan değil. Küçük bedende taşınması zor, kocaman bir hayal dünyasını kimseye anlatamazsınız. Bir süre İstanbul, seni sıcağın ve trafiğinle başbaşa bırakıyorum. Sonbaharda sıkı sıkı sımsıkı bir tempo bekliyor. Dinlenmem, okumam, gözlemlemem, araştırmam, daha çok düşünüp, farklı hikayeleri dinlemem, hayatlara dokunmam, gelişmem, öğrenmem lazım. Hayatın yüzlerce farkındalığında ancak küçük bir dış ses yada üçüncü göz olabilme hali. Güneş, her sabah bir sürü fırsatlarla doğuyor hayatımıza, peki biz bu farkındalığın neresindeyiz? İçimde susmak bilmeyen onlarca sesleri, potansiyelleri doğru şekilde kanalize edebilmek... Arada edebiyata, müziğe, şiire sığınarak yaşamın yükünü bir nebzede olsa  hafifletebilmek. Evren hergün gökkuşağının bir rengini sunarken bizlere, ben hep ara renkleri sorguladım ve aslında bir türlüde oradan çıkamadım. Kategorize olmadan, hoşgörülü, dengeli, her fikre ve görüşe eşit uzaklıkta ve yakınlıkta olma durumu. Bir alıntı derki; Eskimo şiirinin yalnızca sözcüklerle değil, o sözcüklerin arasını dolduran sessizliklerle yazıldığı söylenir...Bir süre mola, sessizliğin şiirini yazabilmek için..

KALDIRIMLAR 1

Hece vezniyle Türkçede yazılmış en güzel şiir. Burada 'kaldırımlar', şairin isyanının, aşkının, o dönemki bohem hayat tarzının simgesidir.

               KALDIRIMLAR 1
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

Necip Fazıl Kısakürek

                       
2008 yılında kurulmuş, şarkılarında elektronik ve ska müzik etkileri görülen, 'Walking With A Ghost' single çalışmasıyla dünyada büyük ses getiren Yunanlı grup. İlk duyduğumda öylece kalakaldığım, şarkının yükselen kısmında ses seviyesini artırmak isteyeceğimiz, sarsıcı bir parça. Piyasada, alışılmış tınılara göre bayağı fark yaratan grup, öyle herkesle paylaşılamayacak kadar kıymetli☺. Nolur bilmesin herkesler, çalmasınlar orda burda, kenarıma kaldırayım, dinlemelere kıyamayayım, böyle büyülü kalsın!!!!!!


Adele, genç yaşta, birçok Brit ve Grammy ödüllerini toplamış, güçlü sesi ile son zamanların en dikkat çekici isimlerindendir. Soul müziğin 'can damarı' bu genç kadın, genellikle giyimde  ruhuna en uygun renk olan  siyah rengi tercih ettiğini belirtiyor. Albümleri milyonlar satan, dergi kapaklarını süsleyen buğulu bakışlı Adele' in, 'Someone Like You' şarkısı, kırık kalpli kadınların uluslararası marşı haline çoktan geldi bile. Burada en sevdiğim mevzu, moda dünyası ve medya ideal kadın ölçülerini kitlelere empoze etmeye devam ededursun, sadece yeteneği ile zirveye oturan Adele'in bu umursamaz tavrı ile aynı zamanda bir moda ikonu olmasıdır. Bu klipteki titreyen bardak konseptide çok yaratıcı.

                               
  Dikine çizgili taytlar giyilip, üzerine tozluk takılan dönemlerde, okula giderken posterleriyle kitaplarımızı kapladığımız, rozetlerini çantamıza taktığımız, kasetçilerde kaset doldurma listemizin ilk sıralarında yer alan, başta Türk filmlerinde olmak üzere, lunaparklarda, atari salonlarında, yaz akşamlarında şarkıları en çok çalınan gruplardan. O dönemler öğrenci  nüfusunun epey bir çoğunluğu, yaş günü partilerinde Thomas Anders -  Dieter Bohlen ikilisinin şarkılarıyla dansetmiştir muhtemelen. Siz dinlersiniz,  geriye kalan deniz tadıdır sadece.

                   
Gitarın eşliğinde ritmiyle, yazın serinleten, kışın içimizi ısıtan etkiye sahip, sanki biraz lirik, biraz mistik. Melodisi şarkıyı, hayatımızın fon müziği olabilecek kadar, romantizmin doruklarında yaşatan, eskiyemeyecek kült şarkılardan. Beynimizin ta içinde hissedilebilen, doğal uğultum, sessiz gürültüm.

                     

BİZ HALA NEYİ KONUŞUYORUZ ?

* İsviçreliler, beyin dalgaları sayesinde genetik olarak modifiye edilmiş hücreleri etkileyerek belirli bir protein ürettirebilecek implant geliştirdiler.
Bu sayede, mesela kronik baş ağrısı veya epilepsi yüzünden beyinden gelen dalgalar algılanarak vücudun ihtiyacı olan protein üretilecek ve kişi iyileştirilecek.
* Ukraynalılar yeni bir lazer tahrik sistemi icat ettiler. Bu sayede uzay mekiklerinin yakıt tüketimi azalacak ve süpersonik hızlara çıkılabilecek.
* ABD'liler güneş ve rüzgardan elde edilen fazla enerjiyi depolayacak sıvıdan bir pil prototipi geliştirdi.
Güneş olmadığında, rüzgar esmediğinde bu pilde depolanan enerji verilerek daha verimli enerji transferi sağlanabilecek.
* 8 bin kilometre mesafede beyinden beyine iletişim kuruldu. Hindistan'daki birinin beynine bilgisayar ara yüzü yerleştirildi ve Fransa'daki birine düşünce gücüyle kelimeler yollandı.
Bu sayede sadece konuşmalar değil duygular aktarılabilecek.
* Viyana'da yeni bir görüntüleme metodu geliştirildi. Dünyada ilk kez görüntülenen nesneye ışık göndermeden görüntü elde edilebildi. Bu sayede tıbbi ve biyolojik görüntülemede yeni adımlar atılacak.
* İngiltere'de gerçek yapraklar gibi oksijen üretebilen ipekten bir yaprak geliştirildi.
Bu sayede pek çok endüstri kolunun daha çevreci bir geleceğe kucak açması bekleniyor.
* Kore'de vücuttaki kaslardan elektrik üreterek vücutta uzun süreli kalabilecek bir implant geliştirildi.
Bu cihaz elektrik enerjisi üreterek nano jeneratörler sayesinde ufak kas hareketlerini bile enerjiye çevirebiliyor.
Bu sayede kalp pili değiştirme ameliyatları azaltılabilir.
* Meksika'da sadece mikrotürbinlere ihtiyacı olan, yağmur suyunu toplayarak elektrik üretebilen bir sistem geliştirildi.
Bu sayede elektrik ve temiz suyun ulaşmasının zor olduğu yerlere elektrik ve su ucuza taşınabilir.

O zaman biz akşama kadar aynı şeyi neden ya da neyi konuşuyoruz ?
           
               

                     

Teoman - Atiye Düetinde bariz olduğu gibi, rockcılara mahsus 'ÇATALLI, YIRTIK'  sesin en iyi örneklerindendir Teoman. Ses tellerinde aşırı titreşim ve çok yüklenmeyle olagelen bu teknik bağırma nasıl çıkarmış? Diyaframdan getirdiğin sesi gırtlağında sürterek yani üzerinde çok çalışarak..

           

AZİZNAME

Aziz Nesin'in 1948'de taşlama türündeki eserinden uyarlanmış Yücel Erten'in yönettiği ilk 1995 yılında Ankara Devlet Tiyatroları' nda sahnelenmeye başlanmış oyun, Aziz Nesin' e doğum günü hediyesi olarak yazılmış, ama kendisi izleyememiştir. Ülkemizde yıllarca süregelen bircok siyasi hatanın mizahla çok etkileyici ve kalıcı bir sekilde insanlara aktarıldığı oyun. Bu kitap için o dönem İstanbul Ağır Ceza mahkemesinde dava açılmış, kitap yasaklanarak toplatılmış. Tiyatrocu Serhat Kılıç, bu oyundan "Alacakaranlık" tiradını okumuş. Günümüzü en iyi özetleyenlerden. Ne de iyi etmiş.

                   

YENİ MESLEK

Birazda gülelim. Yeni bir meslek çıkmış, herkes duysun: 'Kumarbazlık, itlik, hergelelik' mesleği😂😅😂.

                         
Yaralı bir takvimle büyüyor üç tarafı hüzünlerle çevrili yurdun
Genç ölümlerle değişiyor mevsimler,
Ve hep aynı toprağa aynı ağıtı söylüyor Anadolu'daki tüm diller...
Ey benim bin yıllık kardesim, unutma;
Benimki kanar, senin parmagına çöp batsa...(SÖZ VE YORUM: Yılmaz Erdoğan )

       
Her notası aktif, heyecanlı, yüksek tempolu, kliptede dinamizm hiç bitmiyor. Bas vuruşlarıyla dikkat çeken, gelmiş geçmiş en sofistike parti şarkısı. Hayatın tam da kendisi gibi, birşey kaçırınca bütünlük, ahenk bozulabiliyor. 'Kendi felsefenizde hayatın ritmini yakalayın' derim.

                     

ONLAR BİZİM ÇOCUKLAR

O büyük depremde annesi öldüğünde Gölcük'te felaket bölgesindeydi ve cenazeye gitmedi. Büyük Marmara depreminde bir avuç kadardılar. Onlar yetkililerden bile çok büyük birşey yaptılar. Herkes gibi, bizler gibi  dövünmediler kuru kuru, ellerini değil hayatlarını taşın altına soktular, 187 canı kurtardılar. Bugün binlerce kişi oldular. Bir bilinç getirdiler topluma; sakin, bilgili ve mütevazi kimlikleriyle. Nasuh Mahruki'nin 'Kendi Everestinize Tırmanın', 'Vatan Lafla Değil Eylemle Kurtulur' yazdığı kitaplarından sadece ikisi. Bu iki cümle bile bayağı düşündürücü. Teslim olmayan bir kişilik o. Bir kişinin bile bir ülkede çok şeyi değiştirebileceğinin kanıtı oldu. Tanıtım videosu, Tuncel Kurtiz' in seslendirmesiyle çok etkili.
     Onlar hep hazır, hep cesur
     Yüreğiyle gönüllü, bilinciyle farkında
     Yiğit güzel çocuklar.
     Doktoru, mühendisi, işçisi, öğrencisi, öğretmeni
     Vatanı lafla değil eylemle seveni
     Tek yürek, bin emek, bir gövde yarattılar
     Onlar bizim çocuklar...

                 
Sizi alıp götürüyor ve koca gövdeli bir ağacın dibine bırakıyor; işte öyle bir şarkı. Aralardaki ses oyunlarıyla beraber, Sia' nın isli, tütsülü, dramatik sesinden hüzünlü bu parçayı ne zaman duysam ilk önce bir " ben bu şarkıyı daha önce duymuştum" diyorum. Sanki hafızama hükmediyor şarkı, öyle büyülü. En güzel kısmı, yaprakların kahverengi, havanın da gri olduğunu söylediği nakaratı.