30 Kasım 2015 Pazartesi

EN MASUM UYGULAMA : PRP




Kişiden alınan kanın özel bir tüpe konularak santrfüj edildikten sonra elde edilen platelet yönünden zenginleştirilmiş plazmanın yine aynı kişiye enjeksiyon yoluyla geri verilmesidir. Derma kozmetik alanında mucizevi bir tedavi yöntemidir. Yoğun olarak yüz mezoterapisi ve saç dökülmesi tedavisinde kullanılmaktadır. PRP tedavisinde elde edilen bu plazmada, yoğun miktarda trombosit (pıhtı hücreleri) ve lökositler (beyaz kan hücreleri) mevcuttur. Aktive olmuş trombositler ve lökositler büyüme faktörleri salgılar. PRP yönteminde, büyüme faktörleri kök hücrelerin göçünü ve çoğalmasını tetikler. Böylece dokuda yenilenme meydana geldiği düşünülmektedir. Bu yöntemin en önemli avantajı, hastanın kendi kanından elde edilmiş olması ve alerji riski taşımamasıdır. 

PRP tedavisinde cilt yenilenmesi kalıcıdır. Ancak yaşlanma süreci devam ettiği için devamı gereklidir. Estetik dünyasına adım atacaksam en masumu ve en yan etkisiz olan bu yöntemi tercih ederim ve mutlaka burada da deneyimlerimi paylaşırım. Yaptıranlardan biliyorum, insanın kanının kendisine ne kadar faydalı olduğunu görseniz şaşarsınız. Cilt yeniden yapılanıyor, parlıyor ve gençleşiyor.

PRP medikal bir uygulamadır ve mutlaka doktor tarafından uygulanmalıdır. Minik iğnelerle yaklaşık yarım saat süren bir uygulama ve çok az acı oluyor elbette. PRP, yani trombositi bol olan kısım ya mezoterapi yöntemiyle yüz, boyun, saç vs istenen bölgeye uygulanıyor. Böylece dokulardaki hasarın ya da yaşlanmanın etkilerini geriye çevirecek doğal büyüme faktörleri istenen bölgeye verilmiş oluyor.









25 Kasım 2015 Çarşamba

KÜÇÜK BİR ANLATI


İstanbul'un en yüksek binalarının inşa edildiği semtte, gökdelenlerin arasında, herkesin çok asık suratla dolaştığı bir ortamda işimi en kısa zamanda halledip soğuktan üşümüş olarak koştura koştura dönerken, evimizi özlediğimi hissettim, burnunum direği sızlıyordu neden bilmem! Evde olmayı o an çok istedim, yılların alışkanlığı mıydı mevzu, bilemedim. Pardesümün yakalarını iyice kaldırdım her üşüdüğümde yaptığım gibi. Yol kısalsın hemen bitsin istiyordum. İstanbul üstüme üstüme geliyordu sanki ve ben kendimi "güvenlik çemberi"me atmak istiyordum.

Evin kapısına geldiğimde, bilgisayar ve resim çalışmalarının başındayken, eşofmanlarınla kapıyı sakince açtın ve beni karşıladın. Sen sükunet ve itidal ben telaş ve acelenin göbek adıydık. Kapı açıldığında, sıcaklık yüzümü yaladı önce, ılık ılık. Hani ev iyi ısınır sıcaktır hem de içinde mutlu insanların yaşadığı evlerin ekstra bir sıcaklığı vardır ya işte onun gibi. Bu yüzden ev değil yuvadır onlar. İçeri girdiğinizde o enerjiyi ve ışığı hissedersiniz, yüzünüz, içiniz aydınlanır ferahlarsınız  ve eve her gelen de bunu hisseder.

Sarıldık, kucaklaştık, sıcak kahvelerimizi yudumladık derin koltuklarımıza gömülürken, karşılıklı sohbetimizi yaptık, günün değerlendirmesi, gündemi falan. Gözlerimin içine bakarak sorular sordun bana arada. Bazen cevapladım, bazen susarak dakikalarca baktık birbirimize. En derin cevaplar gözbebeklerimizde gizliydi belki de. İşte biz o yanıtların peşindeydik. Konuşmadan anlaşmayı öğrenmiştik çok uzun zamandır. Hangi kelime duygularımı anlatabilirdi ki, dile dökülürse büyüsü bozulurdu sevdalı hallerimin. Bakışarak anlaştık bir süre, zaman duygusu kaybolmuştu. Güneşi batırıyorduk, o battıkça odamız daha bir aydınlanıyordu. Daha anlamlı olmuştu yüzümüzdeki ifadelerimiz. Gün bitiyordu ancak evimizde her obje daha bir ışık saçıyordu ya da bana öyle geliyordu. Hayatın gailesi bitmiş, o andan sonra bizim günümüz başlıyordu. Hayata teşekkürlerimi sunarken hem bedenim ısınmıştı hem yüreğim.

23 Kasım 2015 Pazartesi

LOREAL MİSS MANGA MASKARA


Kısa ve düz kirpikli olanlar için en ideal maskara. Kirpiklerimizin daha dolgun görünmesi için pudralayıp, üzerine iki kat bu maskarayı sürdükten sonra belirginliği ve bakışlardaki derinliği uzun süre kaybetmediğini farkedebilirsiniz. Resimde siyah, mavi ve mürdüm rengi mevcut. Mürdüm rengi rimeli özellikle tavsiye ederim. Verdiği ifade çok anlamlı, sürüp bir de güneş ışığı vurunca dışarda gözlere bayağı etkileyici duruyor. Kendisinden çok daha fiyatlı muadilleri içinde, hem alerjik ve hassas gözler için hem fiyat ortalaması hem de ürün kalitesi olarak en ideal olanlardan. Zaman içinde denemediğim ürün kalmamış biri olarak rimelde hem kıvam olarak hem gece kullanım için, başarılı diyebilirim.

Oldu da aldığınız ürün akışkanlığı az. O zaman bilin ki raf ömrü uzundur. Üretim tarihlerine dikkat ederek alın diyeceğim ancak bu sektörde de artık o tarihlerle çok rahat oynayabiliyorlar.

Hem kirpiklere uzamış görüntüsü hem de hacim vermesi açısından gayet başarılı. Yoğun kavrama özellikli fırçası ve sıcak havalarda akma bulaşma yapmama özelliğiyle benim gönlümü kazandı. Ambalaj rengi bile insana enerji veriyor.



19 Kasım 2015 Perşembe

MUCİZE MOLEKÜL HYALURONİK ASİT


Vücudumuzdaki en yaygın doku "bağ dokusu"dur. Bu dokunun kötü tarafı hücre sayısı az, iyi tarafı ara maddesi ve lifi çoktur. Bağ dokusu ne yapar? Kemik, kas, kan damarı, sinir gibi birçok dokunun bütünlüğünü sağlar, yani inşaattaki çimento gibidir. Çimentonun içindeki farklı bileşenlerden en önemli ve hayati öneme sahip olan organik bileşen, hyaluronik asittir.

Cildin yaşlanmasının nedenlerinden biri de hyaluronik asit stokunun azalmasıdır. 25 yaşından sonra üretimi azalmaktadır. Bu molekülün kendi ağırlığının 1000 katı fazla su tutma özelliğine sahip. Bu da deriye sürekli bir nemlilik sağlıyor ve cildi genç gösteriyor. Hyaluronik asitli kremler, serumlar derinin nem oranını artırır, deri üzerinde ince bir tabaka oluşturur, yumuşaklık ve esneklik kazandırır. Ancak dışarıdan verilen ürünlerin deri altına hapsolması ve etki etmesi, kalıcılığı daha zordur.

Yumuşak jel tablet şeklinde ağız yoluyla da alınabilir. Ben bu ikinci şıkkı tercih edenlerdenim, geçen yıl bir kutu kullandım ve çok memnun kaldım. Cildime hiç krem sürmesem de çok nemlilik hissi verdi. GNC, SOLGAR, FOREVER markası piyasanın en iyisi. Derin çizgileri ve cilt tonunuzda matlık istemiyorsanız sözüm size, daha parlak, genç, canlı, elastik bir cilt için kullanın derim. Ayrıca eklemlerin yağlanmasını da sağlar. İnsan gözünün % 80' inin hyaluronik asitten oluştuğu düşünülürse kullanımında gözün daha iyi görmesinde de çok etkilidir. Doğal yollardan ise paça, incik gibi kıkırdaklı ve kemikli etlerin suyu da hyaluronik asit takviyesi için yardımcı olacaktır.




17 Kasım 2015 Salı

THAİ BO İLE FORM TUTUN

Bütün gün bir koşturmaca hali içindeyiz. Söyler misiniz bu tempoda kendimiz için ne yapıyoruz? Sadece kendimiz için ama. Kendimize iyi davranıyor muyuz? Thai Bo yani müzik, dans, kick boxing'in karışımı olan bir spor dalı. Spor kolların yumruk, ayakların tekme konsantrasyonu ile en üst seviyede tutulduğu çok zevkli bir fitnes türü. Hiç yaş sınırı olmadan herkesin yapabileceği, içinde kardiyovasküler ve ağırlık çalışmalarını barındıran, ilk başladığımda kendimi Bruce Lee zannettiğim, tempolu müzikle yapıldığından tadından yenmeyen, sizi tüm dünyadan koparan bir branş. Bu kopma çok iyi ve faydalı bir "kopma" hali. Arada kopmakta fayda var.

Videoda temel hareketler var. Ben de ilk başlayınca yumruklarımı kibar kibar atmaya çalışırdım. O zaman da olmuyor tabi, yumruklar sıkı olacak ki kol kasları daha bir çalışsın. Hocanın ikazlarından sıkılınca baktım olmuyor. Hayal dünyası kurdum kendime, hırslandığım, canımı yakan insanları getirdim gözümün önüne (böyle biri de yok ama), patlat yumruğu, tekmeyi şeklinde artık Allah ne verdiyse. Aman çok da güzel oldu, pek de eğlenceli tabi.

Başlanmadan mutlaka germe hareketleri yapılmalı. Bütün kaslar, kol, mide, kalça ve bacaklarını çalıştırıyor, basenleri sıkılaştırıyor. Bir saatte 600 - 800 kalori yaktırıyor. Çok basit gibi duran makara sarma hareketinde bile kollar sıkılaşıyor. Tamam kabul yoğunluğu yüksek bir spor dalı, ancak bu beden öyle bir mekanizma ki, çok kolay alışıyor herşeye. Salonda yapacaksınız diye bir koşul yok, açın bir 'Thai Bo' videosu, işlem tamamdır.





16 Kasım 2015 Pazartesi

KAN - TER - GÖZYAŞI : "WHIPLASH"

Bu üç hissi bir arada ve en yoğun biçimiyle yansıtır bize film. Müzik sanatı adına “kabiliyetin yoksa sonun rock grubunda çalmak olur” düsturundan yola çıkan "jazz kültürü" filmin ana teması. Her iki anlamda da inanılmaz performanslar izliyoruz 100 dakika boyunca. Amerika'nın Erol Taş'ı da mevcut filmde. Ben duygularını hep açık eden biri olarak 'vah vah, tüh tüh' demekten filme zor odaklanırım hep. Burada da bayağı bir 'dövündüm' diyelim.

Amerika’ nın en prestijli müzik okulu olan Shaffer’ ın, en önemli orkestra şefi Terrence Fletcher (J.K. Simmons)’ ı izlerken acaba büyük bir müzik dehası mı yoksa takıntılı ve ruh hastası mı diye karar veremezken, büyünün final sahnesine kadar çözülemediği gerilim dolu bir film izliyoruz aslında. Konu basit gibi algılansa da hep bir ters köşe olma hali var. Sınırlar zorlanıyor, izlerken yoruluyorsunuz. Evet sinirlerim bayağı bir yoruldu ancak filmin genelindeki o bohem havaya da bayıldım.

2014 yılı yapımda, usta yönetmen gerek gerilimi gerekse ince mizahı o kadar usta biçimde işlemiş ki sahnelerin içine girmemek o atmosferi hissetmemek mümkün değil. Bilhassa senaryodaki hırs, azim, mükemmeliyetçilik, kıskançlık, egolar, yalnızlık üzerine dokunuşları dikkate değer. Kariyerinin çok başında bir genç ve çaptan düşmüş bir orta yaş insanı tezatlığı. Zevk almak için, Miles Teller ve J.K. Simmons’ın (bu rolüyle Oscar'ı kucaklamıştır) kesinlikle izlenmeye değer performanslarına odaklanalım. Her iki oyuncu da işimizi kolaylaştıracak kadar başarılı. Hem gönlümüzün, hem aklımızın, hem de kulaklarımızın pasını silecek bir yapım. Buradaki sinemasal olay, jazzın çok ötesine geçmiş. On yani tam yıldızlı pekiyi.

15 Kasım 2015 Pazar

TUTKUNUN VE ATEŞİN DANSI : "TANGO"

Arjantin'in milli dansı diyebileceğimiz, acıyı, nefreti, coşkuyu, hezeyanı, neşeyi, iktidarı, bireyselliği, tutkuyu, aşkı, bir olmayı, neşeyi, huzuru ve daha birçok duyguyu içinde barındıran bir dans türü. 1800'lü yıllarda Arjantin genelevlerinden çıktığı söylenen, fiziksel hakimiyetin yüksek, stillerin akıcı olmasını gerektiren bir danstır aynı zamanda. Kelimenin kökeni Latince 'dokunmak' anlamındadır. Videoda iki şey çok etkiledi, birincisi orkestra üyeleri ve izleyicilerin ortak tempo tutması ve o ah kırmızı elbise, dalgalanan, yerlere kadar uzanan, kıvrılan, salınan o kırmızı elbise.

Bizde tango deyince ilk akla gelen düğünlerde çalan 'la cumparsita'dır. Burada hepimizi bir gülümseme alır. Evlilik ve bir araya gelme gibi en özel günümüzde, sözlerinin tamamen ayrılık acısını anlatan bir parçanın çalınması bizim ülkemize mahsus bir durum olması nedeniyle. İstanbul'da bir gecede üç dört ayrı yerde milango geceleri düzenlenmekte. Katılmak için illa dansı bilmek veya dans etmek gerekmiyor, izleyici de olunabilir.

Dansı erkek yönlendirir, iki bedenin birbirini kovalayan, tamamlayan, takip eden deviniminde. Yüzler hüzünlü, bedenler neşelidir sanki. Bir kadın ve bir erkek bedeninin teması hem arzulu hem saygılı, hem benliğinden uzak hemde bakışmalarda kaybolurmuş gibi. Diğerlerinden ayıran sevişmek, terketmek, ağlamak, kavuşmak gibi birçok hissi yaşatabilmesidir. Özetle bir çiftin birlikte dans edebileceği en zor, en estetik, en güzel danstır."Uyum"un resmini en iyi çizendir.


" UÇURTMA AVCISI "


Bana en çok etkilendiğin on kitap sıralayın deseler bu mutlaka o listede yer alır. Afganistan asıllı Amerikalı yazar Halit Hüseyni' nin 2003 yılında yayınlanan kitabıdır. Birinci kısmı Afganistan'da geçen yılları, sonra ABD serüvenini anlatır. Sayfalarda sakince ilerlerken ve hiç o hisde değilken aniden hıçkırarak ağladığım kitaptır kendisi. Çok sevip de ikinci kere asla okuyamayacak olduklarım arasından. Neden mi? Çünkü beni içten içe vuran, yaralayan, vicdanı rahatsız eden bir yanı var, her okuyanda olduğu gibi. Her sayfasında 'keşke birşeyleri değiştirebilecek sihirli bir gücüm olsaydı' dedirtenlerden.

Radikal islamcıların ve emperyalist güçlerin insanların hayatını nasıl mahvettiklerine tanıklık ediyoruz bir nevi. Alt metinde yeni sömürgecilik dönemi, küreselleşme, kültürler arası çatışma, dini ikiyüzlülük, ırkçılık, iç savaş ve göç gibi evrensel konulara da bir bakış açısı getiriyor. Hiç silah sesleriyle büyüyen çocuklar barışı bilebilir mi, merhamet duygusunu barındırabilir mi? Tehlike bazen en beklenmedik zamanlarda mı ortaya çıkar? Anlatanın iç ses olması daha da çekiyor bizi hikayeye. Dünyalarımız ve hikayelerimiz farklıdır ancak bu kitap neredeyse tüm yaşantılara veya duygulara hitap edebilmektedir.

Kendi evlatlarımızı pamuklara sarıp sarmalarken Afganistan'da çocuk olmak nasıldır, çocuklar çok vardır da fiziken, çocukluk var mıdır? Ya da coğrafyayı genişletelim, benzer sorunları her gün, her an yaşayan Orta Doğu coğrafyasında durum farklı mıdır? On iki yaşlarındaki bir çocuk bize öyle insanlık dersi verir ki yeniden 'iyi bir insan olabilmek' mümkün müdür sorusunu hafızalara kazır. İşte 'hayat bu mudur?' dedirtir.




14 Kasım 2015 Cumartesi

NÜKLEER - ÇERNOBİL - DRAMLAR


Epeydir bu konuyu paylaşmayı kafama koymuştum. Çıkış noktam son zamanlarda bizde nükleer santraller kurulması konusu ve kamuoyu tepkisi. Yazmazsam, hatırlatmazsam olmazdı. Yıllar geçti üstünden ancak hala hatırlayınca içimiz acıyor, hala çoğu yaralar kapanmadı. Olay şuydu ; 1986 yılında Ukrayna'nın Kiev'e bağlı Pripyat şehrindeki Çernobil Nükleer Santrali, 4. reaktörde rutin bir bakım esnasında önlenemeyen çekirdek tepkimeleri ve kat be kat yükselen enerji ve ısı yayılımı ile tüm santralin alevler içinde kalması. Sonuçları mı?

-Patlama sonucu Çernobil'in 10 km'lik tehlike çemberine giren 49.000 nüfuslu Pripyat boşaltıldı. Bilimsel tahminlere göre de bir 900 yıl daha burada kimsenin yaşayamayacak olduğudur.
-3 milyondan fazla kayıtlı insan Çernobil kurbanıdır.
-Tiroit kanserine yakalanma oranı kazadan sonra on kat artış göstermiştir.
-2,5 milyon hektar tarım toprağı şu anda kullanılamıyor.
-Sakat doğumlar % 200 artış göstermiştir.
-Radyoaktif bulutlar, ta İskandinavya' ya kadar ulaştı. Reaktör binası 410.000 m3 çimento, 7000 ton çelik kullanılarak kapatılabildi.
-7,1 milyon insanın ciddi sağlık sorunları yaşaması bekleniyor.
-Tüm radyoaktif etkilerin kaybolması için 48 bin yıldan bahsedilmekte.

Bölgede yangın söndürme ve temizlik faaliyetine katılan yüzlerce kişi radyasyon kurbanı oldu. Patlamayla o bölgeye yönlendirilen itfaiye ve ordu birliklerinin radyoaktif tehlike ile başlarına gelecekten haberleri yoktu. Mide bulantısı ve kusma ile çoğu hemen hayatını kaybetti. 3'er dakika çalışmaları belirtilmişti. O 3'er dakikada hayatları boyunca alabilecekleri radyasyonu almışlardı, kalan insanlığı kurtarabilmek için. Konuyu neresinden tutarsak tutamıyoruz aslında. Başka insanların acılarını hissetme yetisi insanı insan yapan değerlerden. Bu çaresizliğin katlanılmazlığı durumu benim içimi çok acıtmıştır hep. Ömrü sadece 40 ile 60 yıl arasında değişen nükleer santrallerin yanında rüzgar ve güneşte bu 15-20 yıl civarındadır. Kurulum maliyeti korkunç yüksek 15 milyar dolarlar civarında. Yani, bilmiyorum.









AYAK SAĞLIĞI



Anlattığım herşey tecrübeyle sabittir. Çok fazla karışımlar içeren, maske, kür tariflerim var ancak bunları şimdilik paylaşmıyorum. Mümkün olan en sade en basit tariflere devam. Ayaklarımız, tüm yükümüzü taşısalar da, güzellik ve moda uğruna giydiğimiz dar ve yüksek topuklu ya da çok düz ayakkabılar ile en ihmal ettiğimiz organımızdır. Öncelikle aynı ayakkabı iki gün üstüste giyilmemelidir. Çünkü ayağın nemini alan ayakkabı bir gecede kurumayabilir. Nemli ve kapalı ortam her zaman sağlıksız bir ortamdır ayaklar için. İkincisi ayakkabının topuk meselesinde. Yani aman bunlar çok rahat geliyor diye sürekli aynı ayakkabıyı giymek çok sakıncalı. Örneğin bir gün babet veya türevleri gibi düz ayakkabı giyildiyse, ikinci gün alçak topuk, yüksek topuk, spor ayakkabı, dolgu topuk vb. yani farklı topuklar farklı yapıda ayakkabılar tercih edilmelidir. Ayak tabanı, bileği ve parmak sağlığımız için bunları yapalım. Ayak bileğimizi hergün şaşırtmalıyız.

"Çay ağacı yağı" diye birşey var, mikrop öldürücü, antiseptik, mantar, bakteri, virüslere karşı koruma duvarı oluşturuyor, ayak parmaklarınız özellikle de tırnaklarınız için mutlaka kullanın derim. Çok muhteşem bir ürün, kokusu da mis.

Refleksoloji ise ayak tabanındaki refleks noktalarına, el ve parmak teknikleriyle basınç yaparak uygulanan kökeni Çin'e dayanan 5000 yıllık bir uygulama. Seans boyunca ayaktaki tüm refleks noktaları el hareketleriyle tek tek uyarılıyor. Ayak masajı ve bakımı ile ölü deriden arındırarak nefes almasını sağlıyoruz. Ayak masajı kan dolaşımını düzenler, ödemi atar, yorgunluğu alır ve sonuç olarak kişiyi rahat, hafif ve mutlu hissettirir. Bu çağda yeni yaşam tarzıyla beraber o kadar ihtiyaç ki bu konular o yüzden her köşe başında 'Ayak Sağlığì Merkezleri' açılmaktadır.


12 Kasım 2015 Perşembe

HERŞEY BİRDENBİRE OLDU

Aslında birdenbire değil herşey yirmi dakikada oldu. Kadın her zamanki gibi sabahın erken saatlerinde kapıda son hazırlıklarını yaparken, aynı dakikalarda okuluna veya işine gidenlerden karşılaştığı apartman sakinleriyle günaydınlaşma, ayaküstü hoşbeş sohbet, selam, kelam faslını tamamladı. Ne de olsa yirmi iki yıllık komşularıydı birçoğu. Yola koyulmaya hazırdı ve kendini çok iyi hissediyordu. Apartman binasından çıktığında başını gökyüzüne kaldırdı ve yaz-kış çantasından eksik etmediği güneş gözlüğünü takma ihtiyacı duydu. Kış güneşi cam gibi parlıyordu sonbahar mevsiminde. Altı üstü en fazla yirmi - yirmi beş dakikalık bir yürüme mesafesini arşınlayacaktı. Günün temposuna hazırdı. Ensesine inen dalgalı saçlarını savurmaya başlamıştı çocukluktan kalma bir alışkanlıkla. Hava falan değil doğal bir refleksti bu. Ha şu dönemeci döneyim, şuradanda karşıya geçeyim derken gözlüğünü takmamış o arada da hava kapatmaya başlamıştı. Gökyüzü grileşmiş, rüzgar yüzünü yalamaya başlamıştı.

Hergün yüzde yüz çok iyi hissetmezsiniz kendinizi. Hani ya ayakkabının topuğu hafif rahatsızlık verebilir, bazen of gömleğin yakası veya kolu, yok pardesünün kemeri sorundur. Birşey birşey, oysa bu sabah kendini yüzde yüzlük hissediyordu. Bunları düşünürken hafif ürpermiş, rüzgar sertliğini gösterirken yağmur çiselemeye başlamıştı. Adımları hızlanırken yağmur da daha iri tanelerle inmeye başlamıştı. Korku filmi gibiydi herşey, gökten dolu taneleri çok hızlı ve sert şekilde düşüyordu. Tüm insanlar hızlıca kaçışmış sanki tüm caddelerde bir tek kendisi kalmıştı. Ne bir araç bulabiliyordu bineceği, ne adım atabiliyordu dere gibi hızla akan cadde ve kaldırımlarda. Kararmış bir havada dizlerine kadar suya batmayı göze almak zorundaydı. Ne eve geri dönebilirdi, ne varacağı yere tâkatı kalmıştı gitmek için. Taneler gözlerine çivi gibi iniyordu. Ayağındaki yırtık kot nerdeyse tamamen sular içindeydi. Botlarının ıslaklığından, suya çıplak ayakla basmakla aynı histeydi. Binbir güçlükle ulaştığında mekana, kapıda sinirleri boşalmış hüngür hüngür ağlıyordu, bir adım daha atacak dermanı kalmamıştı. Hayatında hiç böyle bir çaresizlik hissi yaşamamıştı. Şevkatli bir arkadaş grubu kapıda karşılamış, sarıp sarmalamıştı kendisini. Üstünü kalorifer peteğinde kuruturken, sıcak çayını yudumluyordu hoş sohbetle beraber.

Sana gelince sevgili İstanbul'um, kadın ruhu gibi anlık değişiyorsun. İs kokarsın, deniz kokarsın, bazen benzin, bazen çöp, bazen nem, rutubet kokarsın. Hep çok değişken ve mistiksin, bazen sislisin. Bir açıp bir kapatan, ne şekilde olacağı bir türlü belli olmayan, sabah başka akşam başka, güvensizsin. Ey gözünü sevdiğimin İstanbul'u hep kaotik ve karmaşıksın. Biliriz, meteorolojiyi bilim olarak kabul etmezsin, sen kafana göre takılansın, delirir ve delirtirsin. İşte bu yüzden vazgeçilmezimsin, ne havandan geçebilirim, ne şehrinden.


9 Kasım 2015 Pazartesi

8 Kasım 2015 Pazar

DÜNYANIN EN SAF BESİNİ : ARI SÜTÜ (ROYAL JELLY)

Milyonlarca şükürler olsunki bizim için gece gündüz demeden çalışan cefakar arılar var. Sayelerinde yüzyıllardır birçok hastalığın önlenmesinde, tedavi edilmesinde arı ürünleri kullanılmaktadır. Yani bir nevi tıbbın destekleyicisidir. Tabiki bende arı sütü kullanıyorum ve çok faydasını görüyorum. İçeriğindeki enzimler, peptipler, vitamin ve minerallerin oranlarını "sevgili arılar" belirlemiştir. O yüzden doğal ve tanrısaldır.

Arı sütü, işçi arıların ana arıyı ve yavruları beslemek için ürettikleri özel bir besindir. Garibim işçi arının arka yutaktan salgıladığı sütümsü mayidir. İşçi arının 4-5 hafta yaşadığı, arı sütü ile beslenen kraliçe arının ise uygun koşullarda 5-7 yıl arasında yaşadığı bilinmektedir. İşte arı sütünde işin sırrı burada yatmaktadır: Uzun ve kaliteli yaşam.
FAYDALARINI SIRALARSAK :
-Damar açıcı özelliği vardır. Bala nazaran 100 - 200 kat daha fazla. Dolaşım sorunlarında kanı incelterek dolaşımı kolaylaştırır.
-Kandaki kolesterol ve trigliserid seviyesini düşürür.
-Lösemi, _kan kanseri_ ve diğer bazı kanser tümörlerinin büyümesine engel olur.
-İnsanın fiziksel ve ruhsal yapısına iyilik hissi verir.
-Vücudun yorulmadan sürekli olarak çalışmasını sağlar.
-Çocuklarda fiziksel gelişmeyi sağlar. Gelişme problemi olan çocuklarda destekleyici besindir.
-Kadınlarda regl hallerini düzenler. Kısırlık tedavisinde kullanılır.
-Menapoz ve andropoz dönemlerinde bünyeyi destekler.
-Kalsiyum emilimini artırarak kemik erimesini engeller.
-Saçların dökülmesini önler.
-Sürekli yorgunluk, bitkinlik hallerini düzeltir.
-RNA ve DNA deposu olduğundan ömrü uzatır. O yüzden "Gençliğin Kaynağı" denilmektedir.
-Hücre onarıcı, yenileyici özelliği vardır.
-Yorgun ve bitap düşmüş vücut mekanizmasında iyi hücre faaliyetini canlandırıp artırır, "Gençlik" verir.
-İçerdiği hormonlar sebebiyle cinsel fonksiyonları artırıcı etkileri tespit edilmiştir.
-Kalp damar sistemi ve astım hastalıklarına iyi gelir.
-Romatizmal hastalıklara, kansızlığa, çeşitli göz hastalıklarına karşı kullanılmaktadır.
-Arı sütü yoğun bir antibiyotik ve anti mikrobiktir. Çok güçlü bir bağışıklık sistemi güçlendiricisidir.
-Anjin, damar sertliği, şeker, ülser, hiper ve hipo tansiyon hastaları ve felçlilerde çok olumlu sonuçları görülmüştür.
-Besleyici ve nemlendirici özelliği sayesinde saç ve cilt bakımında faydalıdır.
-Dokuyu ve cildi yenilerken kırışıklıkları gideriyor.
-Tüm dünyada yoğun antibiyotik kullanan, radyoterapi, kemoterapi alan hastalarda kullanılmaktadır.
-Enerji ihtiyacı olan sporcular için besin desteğidir.

Ülkemiz arı ve bal cennetidir kabul. Ancak arı sütü toplandıktan sonra 5-6 saat içerisinde bozulmaktadır. Dikkat, işte aldatmaca burada başlamaktadır. Bunu bozulmadan paketleyebilmek yüksek bir teknoloji, onlarca yıllık bir bilgi, deneyim ve birikim gerektirmektedir. Milyonlarca dolarlık Araştırma - Geliştirme faaliyeti, enstitülerin işidir. Herşey Arizona'nın bâkir kalmış yüksek çöl kesiminde izole kalabilmiş arazilerinde başlar. Arılar vahşi kaktüs, truva ağaçcığı, kedi patisi gibi yüzlerce farklı bitkilere konarak bal üretir. Böcek öldürücü zehirlerin, zirai ilaçlama gibi kimyasallarla bozulmamış çöl bitkilerinden toplanmaktadır. Bu ürünü stabilize etmeyi başarabilen tek marka sadece dünya arı kovanlarının % 60' ını elinde bulunduran Forever' dır. Yinede araştırın soruşturun, daha iyisini bulursanız benide bilgilendirin.





GIDA TERÖRÜ

Evimize marketten giren, ağzı kapalı, ambalajlı, paketli tüm ürünlerde biliyoruzki koruyucu katkı maddeleri mevcut. Şahsen ben bunu yıllar içinde en aza indirgemeye çalışsamda bir şekilde maalesefki tüketebiliyoruz.
Başta içecekler kola, gazoz, meşrubat türevleri, ice tea, limonata, meyve suları, enerji içecekleri vb. Hazır dondurmalar. Hiç dikkatinizi çekiyormu, özellikle yaz aylarında ne büyük bütçeli reklamlar dönüyor, şarkıcı konserleri, içeceğin kapağını getir, yok konseri bedava izle durumları. Ben bu reklamlarda yer alan şarkıcı, popçu her neyse kafadan siliyorum. Bu kadar içeriğinde zararlı maddeler olan bir ürün nasıl bu kadar empoze edilir ve cazip birşeymiş gibi sunulabilir? Limonatanı evde yap, sütünü köylüden al. Dondurulmuş gıdaları tüketme, mevsimine göre gıdalarını deep freeze koy. Evde salça yapamayabilirsin, zor ve zahmetli, o zaman köy pazarlarından satın al. Örnekler saymakla bitmez. Panço, cips satman için sana stand, dondurma, meşrubat için buzdolabı veren büyük dünya sermayedarları, firmalar, yani yeterki sat, yeterki tüket. Nasılsa üçüncü dünya ülkesiyiz, ne verirseniz onu yeriz.
Zaten bir tür biyolojik silah olan GDO'lu tohumlarla yeterince kötü hastalıklar yaygınlaştı. Niçin İsrail'le bilmem onlarca yıllık tohum anlaşmaları yapılır? Bunu bir anlayabilen varsa anlatsın. İsrail'de hiç kanser hastalığı olmamasıda ayrı bir muamma. Çok tatlı kârların döndüğü Organik Ürün yalanına kanmayın lütfen. GDO' lu bir tohumun ekildiği topraklarda artık istesenizde organik ürün yetişmez, taki 5 sene o toprağı nadasa bırakana kadar. Varmı böyle bir uygulama ya da bilinç düzeyi? Toprağın o kimyasallardan arındırılması gerekir önce. Organik ürün diye birşey yok, sadece daha az zehirli ürün var. Dünyada böyle temiz tarım arazileride çok kalmadı, bizde Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu toprakları nispeten. Tüm dünya sanayiye doydu ve tarım yükselen değer artık. Bazen kendi kendime 'Ver Doğuyu Kurtul' denilen yaygın sloganda acaba bu bâkir tarım arazilerinin payı varmı diye düşünüyorum. Bizi çürütüyorlar ve çocuklarımızı zehirliyorlar.
Hazır gıdalardaki katkı maddeleri E200 (sorbik asit), E201 (sodyum sorbat), E202 (potasyum sorbat), sırayla bu dizin taaa E297' ye kadar (fumarik asit) gidiyor. Araştırdıkça öğrendikçe dehşete kapılmamak mümkün değil. Peki napıcaz, hepimiz bahçıvan olup bahçe mi ekicez? Valla ne yalan söyleyeyim ciddi şekilde düşünmeye başladım.

MAKYAJ - KONTÜR - İLLÜZYON

Yüzlerimiz yuvarlak, kare, dikdörtgen, üçgen, ters üçgen, oval gibi şekillerden ibaret. Birçoğumuz birkaç yüz karakterini aynı anda taşıyabiliriz. Video bunu çok iyi anlatmış. En ideal olan yüz tipi literatürde 'altın oran' diye tabir edilen oval yüz tipi. Makyözlerin en rahat çalıştığı, en az uğraş verilen, en iyi sonuç alınabilen yüz tipi. Hani Hülya Avşar'ın yüzü gibi. E o zaman diğer yüzler ne olacak? Profesyonel makyaj uygulamalarında yüzler olabildiğince oval yüze dönüştürülmeye çalışılır.
Çokmu yuvarlak yüzümüz var, kontürleme dediğimiz işlemle yanaklar koyu gölge ile daraltılıp, daha ince bir yüze kavuşuruz. Çenemizmi uzun, koyu gölgeler vererek daha ideal bir çene formuna ulaşırız. Alnımızmı dar, açık renk gölgeleme işlemini alnın saçla birleştiği noktalara uygular daha geniş bir alın formu yaratılır. Burnumuz etli ve genişse, burun kenarlarına koyu gölge yapılır. Burnun uç kısmına açık tonlama uygulanır. Kemik varsa o kısma yine uygulama yapılır, burun küçük ve ince görünsün diye. Say say bitmez bir sürü teknik ve püf noktalar. Amaç koyu gölgeleme ile kusurları geri plana itip, güzel tarafları ortaya çıkarmak ve yüzü daha çekici bir hale getirmek.
Bu işlem fondötenle, pudrayla, bronzerla, kapatıcılarla bir açık bir koyu tonla yapılır. Gündüz makyajında çok başarılı bir uygulama yapmak bayağı bir beceri gerektirir, daha çok da gece makyajında uygundur. Ekranda gördüğümüz ve beğendiğimiz ünlüleri yakından görünce hep bir hayal kırıklığı yaşamışızdır. İlk cümlemiz 'o kadarda güzel değilmiş' olur hep. Makyaj bir tür görsel sanat dalı, illüzyon ve sihir. 

7 Kasım 2015 Cumartesi

DEKORASYONDA MİNİMALİZM


1960' larda Amerika'da başlayan "sadelik" üzerine ortaya çıkmış, sanatsal biçimin aşırı yalınlığını savunan bir akımdır 'minimalizm'. Amaç en az sayıda renk, değer, biçim, çizgi ve dokuya indirgeme yapmaktır. Tasarımdaki karşılığı en az malzemeyle, en yalın, en ekonomik, en işlevsel sonuca gitmektir.


Hayat hepimiz için gitgide daha zor, karmaşık ve gürültülü bir hal aldıkça bari evlerimizde huzuru ve sakinliği arar olduk. En sade renkler, düz hatlar, en asgari aksesuar kullanımı. Dekorasyonda renkler bej, krem, şampanya, deri koltuklar. Tabi baştan aşağı deri mekanlar yaratmaktan bahsetmiyorum. Aslında minimalist tasarımlar her zaman mekanı daha geniş gösterip evlerimize derinlik verir ve hem sakindir ortam hemde gözümüzü fazla yormaz. Temizliğide kolay olacaktır.


Duvarlar doğal renkler olsunki eşyalar ön plana çıksın. Incık cıncık biblolar, işlevi olmayan gereksiz kalabalık eşyalara, abartılı objelere yer yoktur bu tarzda. En iyi temsilcisi olan marka şüphesiz İkea'dır. Aslında evin tüm odalarında aynı tarzı uygulamak sıkıcı ve monoton olabilir. Belki bir veya iki oda olabilir. Çok net fikrim yok bu alanda ve kararsızım. Ancak günümüzde çok rağbet gördüğüde bir gerçek, kullanım kolaylığı ve ekonomik oluşundan dolayı.


6 Kasım 2015 Cuma

BAROK DÖNEMİ' NDE GİYİNMEK

1600 - 1700' lü dönemde ilk tohumlarının Fransız saraylarında atıldığı, zenginliğin, görkemin, ağır süslemelerin, göz alıcı renklerin ağırlıkta olduğu giyim tarzı, günümüz modasında dahi zaman zaman ilham kaynağı olmaktadır. Benim hep imrenerek hayranlıkla izlediğim bu dönemin karakterize parçalarının modernize edilmiş izlerini mutlaka günümüzde görürüz. Moda dediğimiz nedir ki, sürekli aynı döngü.

Sanat, heykel, resim, edebiyat, mimari ve müzikte herşeyin abartıldığı barok döneminde herşey, aşırı dekoratif efektler, dram, gerilim, coşku ve bazen kendini beğenmiş ihtişam ile karakterizedir. Giysilere uyarlanan çift sıra drape, pile ve farbalardaki işlemeli taşlar. Şatafatlı kostümleri en iyi anlatan ”altın varaklar ve gül desenler"dir. Koyu renkte ipekler, brokarlar, keten yakalar ve dantelli kumaşlar kullanılır.

Ülkemizde en çok taklidi üretilen marka Dolce Gabbana, Barok Dönemi'ni koleksiyonlarında en iyi yansıtantır aynı zamanda. Hani gelseler ve Eminönü, Sirkeci, Mahmutpaşa üçgeninde sahtesi satılan kreasyonlarını görseler ne düşünürlerdi acaba? Her dönem bazılarımız, en çok parayi D&G si en büyük puntolarla yazılmış ürününü bazende kemerini bayılarak, göğsümüzü gere gere giymişizdir. Parfüm, gözlük ve saatleri de ayrı bir özeldir. En sevdiğim stillerden Barok giyimin en top defilesi videoda. Altın sırmalar, işlemeler, pelerinler, zarif taçlar, aksesuarlar, şifonlar, danteller daha ne olsun!


2 Kasım 2015 Pazartesi

VÜCUT TİPİM NE ?


1-) Armut Şekline Göre Kıyafet Önerileri : İnce bel ve geniş kalçalar. Jennifer Lopez, Beyonce bu vücut tipinin ünlülerinden. Küpe, kolye gibi aksesuarlar gözleri, geniş kısımlarınızdan yukarı bölgelere çekecektir. Çok dar olan kıyafetlerden kaçının, baskılı ve renkli üstler giyerek dikkatleri alt bölgelerinizden uzağa çekin. Fazla bol üstler daha kilolu gözükmenize neden olacaktır. Üstler üzerinize oturmalı, bluzlar ve ceketler kalçanızı sakınmak için ara boy değil uzun yada kısa olmalıdır. Alt bedende desenli, çok renkli yerine koyu renkleri tercih edin. 

2-) Kum Saati Şekline Göre Kıyafet Önerileri : Küçük kemik yapısı, belirtili bel, düzgün bacaklar ve kavisli kalçalarınız vardır. Ünlüleri Scarlett Johannson, Sophia Loren. Vücudunuzu saklayan dalgalı üstlerden kaçının, büzgülü kıyafetler belinizi vurgular ve bacaklarınızı ön plana çıkartır. Düşük belli pantolonlar giyin. Üstünüze giydiğiniz kıyafetin tam kalça hizanızda bitmemesine özen gösterin. Üzerinize oturan üstler giyin. Büyük boy bedenlerden de uzak durun.

3-) Elma Şekline Göre Kıyafet Önerileri : Dolgun göğüsler ve geniş karın bölgesiyle kiloların üst bölgede toplandığı sık rastlanan vücut tipidir. Ünlüleri ise Catherine Zeta Jones, Oprah Winfley. Kalça, basen dar ve ince bacaklar sözkonusudur. Dikkatleri üst bölge yerine alt kısma çekmek gerekir. V yaka bluzlar, düz renk gömlekler, dikey çizgili elbiseler veya gömlekler tercih edilebilir. Mini etek yerine yüksek bel pantolonlar giyilmeli.

4-) Dikdörtgen Şekline Göre Kıyafet Önerileri : Kare vücut tipi de denilen bu kategoride üst bedeniniz ve alt bedeniniz eşit şekildedir. Göğüs kafesi büyüktür, bedeninizin alt kısmı düzdür ve bacaklarınız incedir. Cameron Diaz ve Gwyneth Paltrow bu vücut tipi için iyi bir örnektir. Kolsuz üstler mükemmel omuzlarınızı vurgular. Omuzları ne kadar vurgularsak bel o kadar ince görünür. Straplez elbiseler, yakası fırfırlı, katlı bluzler, kıvrımlı yakalar tam size göre. Aynı şekilde askılı atletler, yüzücü atletler de size çok yakışacak. Genelde bacaklar vücuda göre daha ince olduğu için etek ve pantolon seçimlerinde renkli ve desenli kumaşlara yönelebilirler.


"HAYAT AVCISI" : AVLADIK MI AVLANDIK MI ?

Hayat Avcısı, (The İmposter ) 1994 yılında ABD'nin Teksas eyaletinde ikamet eden 13 yaşındaki Nicholas Barclay'in ortadan kaybolmasının ardından, 1997 yılında Fransız şarlatan ve dolandırıcı Frédéric Bourdin'in kaybolan Nicholas Barclay olduğunu iddia ederek ortaya çıkmasını anlatan, gerçek bir olaya dayanan 2012 Birleşik Krallık yapımı belgesel biyografi filmidir. Hani biraz tuhaf gibi, belgesel desen tam değil, biyografi desen tam değil. Öyle klasik bir sinema bekliyorsanız üzgünüm bu film size göre değil.

Son zamanların en ilgi çekici ve güzel filmlerinden biri olmuş bana göre, film festivallerinde aldığı ödüller ise dizi dizi. Filmin başında bir sahtekar ve mağdur aileyi izleyerek başlıyorsunuz ancak gerilim ve heyecan son yarım saatte başlıyor, sizi şaşırtıyor ve enteresan bir sonla bitiyor. Son derece etkileyici ve akıldan zor çıkacak bir film. Böyle birşeyin gerçekten yaşanmış olduğunu bilmek ise ayrıca ilginç ve bir o kadar da ürkütücü. Sona geldiğimizde ise sahtekarlık ve ikiyüzlülüklerle dolu bir dünyada yaşadığımız gerçeği yüzümüze çarpılıyor acımasızca. Cezayirli olduğu için ayrımcılığa uğramış, hayatını kurtarmak için yolunu arayan bir adamın seçimleri, dünyada olup bitenlerin yanında tertemiz kalıyor ne de olsa..İzlediğimiz süre boyunca tekrar tekrar şaşırmamıza sebebiyet veren şahane bir film. Oğlumun tavsiyesiyle son dönemde bir saniye bile sıkılmadan izlediğim nadir filmlerden.


1 Kasım 2015 Pazar

"HERKES BİLİR"


Leonard Cohen' in şarkıları hep aynıdır hep çok güzel yani. 'Everybody knows' şarkısı ud eşliğinde gider ve aşağıda sadece bir kısmını paylaştığım haliyle görüldüğü üzere sözleri hem bizleri afallatır hem de canımızı acıtır. Yani hepimizin bildiği ancak kimsenin değiştiremediği şeylere ithaf edilmiş gibidir.

herkes zarların hileli olduğunu bilir,
herkes yine de şans dileyerek zar atar.
herkes savaşın bittiğini bilir,
herkes iyi adamların kaybettiğini bilir.
herkes kavganın sonucunun belli olduğunu bilir,
fakirler fakir kalır, zenginler daha da zenginleşir.
herkes bilir,
bu işlerin böyle gittiğini.
herkes geminin su almakta olduğunu bilir,
herkes kaptanın yalan söylediğini bilir.



EN İYİ FİLMLERDEN: 'AŞK ZAMANI'



Film, sinema demişken birkaç cümleyle genel fikrimi söylemek isterim. Film endüstrisinde en büyük yapımcı firmalar Hollywood' da ve bir filmde en büyük finansal desteği görmekteler. Sadece arada dünya sinemasını da izleme taraftarıyım. Ana akım filmlerin dışında Robert Redford' un babası olan 'Bağımsız Sinema' nın takipçisi olmak gibi mesela. Bağımsız Sinema için 1981'den beri ABD' nin Utah eyaletinde 'Sundance Film Festivali' gerçekleştirilir. Amaç küçük bütçeli yapımlar çıkarmak, Hollywood film endüstrisine ve onun Oscar temelli üretim şemasına alternatif getirmek.

Asıl konumuza gelirsek 'AŞK ZAMANI' gelmiş geçmiş en iyi aşk filmleri sıralamasında tepelerde yer alan bir film. Yapım gelmiş geçmiş en şiirsel ve stilize aşk temsili diyebiliriz. 1962’de geçen eserin aynı binada yaşayan iki karakter odağında oluşan metinleri, estetik duygusu ve yalnızlığı anlatan kareleri kolay kolay akıllardan çıkmayacak gibi. 2000 yılı yapımı bu film, ortası olmayanlardan, ya çok beğenir, ya hiç beğenmezsiniz. 

Hani sorsalar ki...En şiirsel, en sahici, en sarsıcı, en gizemli, en dokunaklı aşk filmi hangisidir? Kesinlikle 'Aşk Zamanı' derim..O nasıl bir müziktir, dağıtıyor insanı...En başta üç dakikalık videoda o meşhur soundtrackı paylaştım zaten. Klasik anlatımlı filmleri biliyoruz ve kanıksadık artık. Ben bu klişe mevzuya nasıl farklı bir yorum getirmişler ona bakarım. Anlatım çok naif, işte burda beni kazandı. Hong Kong'lu yönetmen Wong Kar Wai' nin edit, kurgu, ışık, renk ve ambiyans harikası filmini izlerken, diğer tarafta kare kare akıllarda kalan son derece hüzünlü, şiir gibi, sade ama majestik, acayip bir dünyada kayboluyorsunuz. Kadın oyuncunun çiçekli elbiseleri, merdivenleri çıkışı ve yürüyüşündeki zerafeti hiç unutmıycaz. 

Aralarındaki tek temas birbirlerinin ellerine dokunmaları olduğu halde, kadın ve erkeğin birlikte oldukları sahnelerdeki o muhteşem elektrik ve tutku boğazınızın düğümlenmesine yol açıyor. Neden bu kadar çok etkilendiğimi düşünmüş olmama rağmen hala tamda çözebilmiş değilim konuyu. İşin sırrıda bu belki, "çözümleyememe" hali. İyi seyirler.