23 Ocak 2016 Cumartesi

PAZAR SERAMONİSİ


Geçenlerde arkadaşımla pazara gittik, o kadar kendimizden geçmişiz ki, eve geldiğimde dikkat dağınıklığından duyamadığım telefonumda on sekiz cevapsız arama vardı. Panikle baktım tabi, bir de ne göreyim birlikte gittiğim arkadaşım aramış. Orada geçirdiğimiz zaman içerisinde kaç kere birbirimizi kaybettik, tekrar bulduk ve ayrıştık sayısı belli değil. Giderken halimizi görseniz sanki çocuğuz da lunaparka gidiyoruz. İnsan bu kadar transa geçer mi, bu kadar odaklanır mı? Kendisi Fransa vatandaşı yani orada malumunuz üzere her türlü kıyafete, kozmetiğe doymuş biri. Ancak kendini alamıyor ben de onu alamıyorum. İstanbul demek aslında biraz da "sosyete pazarları" diye tabir edilen alışveriş kültürü. Böyle bir zenginlik ve bolluk, dünya markalarını dahi bir arada bulabileceğiniz bir marketing yok. Herhalde burada benden, aman gidin çok ucuz, çok cazip, orada şunlar, bunlar var falan gibi klasik ve materyalist yorumlar beklemiyorsunuz.

Mesele illa birşeyler almak değil. Ben o dokuyu ve coşkuyu çok seviyorum. Diyelim çok ünlü bir markanın ürününe tezgahta bakıyorum ve satıcıya teyit amaçlı soruyorum. Etiket meraklısı olmasam da etiketine bakmadan da, herhangi bir markayı da hiç almam. İyi niyetli Anadolu insanının "tabi abla Gu..i o" diye bir de kendinden emin cevabı vardır ki beni benden alır, aman derim bak bak ne bilinçli nasıl da biliyor. Buralar çok fazla insanın bir arada olduğu ortamlar ve çok fazla gözlem yapma fırsatı sunulan başka bir kozmoz.

İşte benim en çok sevdiğim kısmına gelelim. En son trendlerin ne olduğunu, insanların hangi ürünlere rağbet ettiğini, yenilikleri canlı izliyorsunuz. Kısa diyaloglarım vardır buralarda, mesela Güzel Sanatlar Mezunu bir hanımefendi aldığı kumaş ve aksesuarı nasıl değerlendirdiğini, iyi dikiş bilen biri tezgahtan aldığı düz bir elbiseyi nasıl farklı bir işleve dönüştürdüğünü anlatır. O direkt anlatmaz da ben anlatmasını sağlarım. Konuya sanatsal bir bakış açısı getirir. Benim için de önemli olan budur. Hep bir hamle önde, yani alışılmış değil de, standardın bir tık dışında olmak. Yoksa onu oradan al giy kullan her insanın pekala yapabileceği birşeydir. Eee bu beni keser mi peki? Tabiki de hayır. Ben farklılığın peşindeyim. Bulabildim mi henüz? HAYIR. Yıllardır bıkmadan arıyorum. Renkler, sesler, dokular, hareket, sinerji, canlılık, giysiler, takılar, kumaşlar, aksesuarlar, materyaller....İstemesem de hafıza herşeyi kaydediyor, fotoğraflıyor. İnsan hafızası detaylı karmaşık görsel bilgilere kadar herşeyi akılda tutabiliyormuş. Tutmak istemesem de ne fayda, beynimdeki nöron sayısı görsel estetik unsurlara karşı cin gibi. Ne var ne yok kaydediyor ve bazen bu beni çok yoruyor, hatta kafa karışıklığı bile yaratıyor. O zaman da bir süre kendimi mevzuya karşı soyutluyor ve kitliyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder