16 Nisan 2016 Cumartesi

BİRİ ARSIZ GÜZELLİK DİĞERİ ASİL ZERAFET


İki favori ağacım vardır benim. Biri erguvan, diğeri manolya. Erguvanım yani tam da bu mevsimde aynı yerden dalından hatta gövdesinden bile ikişer üçer tane çiçek açacak kadar arsız erkek çocuğum. Baharda hiç bekleyemez, daha yapraklanmadan direk çiçek açar. O kadar sabırsızdır. Hristiyanlığın ve Bizans' ın zenginlik ve gücü temsil eden önemli simgelerindendir. Erguvan moru o dönemler sadece kralların giysilerinde kullanılabilirdi. Bizans çiçeği dense de, bugünlerde benim için İstanbul demek ERGUVAN demektir. Boğazın pempe süsü, bahar müjdecim. Tabiattaki en güzel renge sahip mor salkımlarınla gönül yaylarının gevşediği zamana denk gelensin. 

Yine kışın o kocaman ve parlak yapraklarını dökmeyen, Mayıs, Haziran gibi çiçek açmaya başlayan asil, vakur, nazlı, endamlı kızım yani MANOLYAM. Ağacının cüssesine bakıp da bir odun dalı deyip aldanmayalım lütfen. Göründüğünden narindir, hassastır, kırılgandır. Dokununca kararır, solar yani uzaktan sevmek gerekir. Beyaz açan çiçeğinin zerafetine ve aromatik kokusuna aşık olunasıdır. Parfüm yapımında kullanılan iri beyaz çiçeklerinin kokusu gece kokusu mu veya ten kokusu mudur bilemem ancak gözlerinizi kapattığınızda sizi ziyarete gelir. 


Manolya ağacı, bulunduğu ortama, mekana prestij kazandırandır. 1955' de "Koklamaya Kıyamam, Benim Güzel Manolyam" bestesiyle Zeki Müren ilk Altın Plak Ödülü almıştır. Şarkısı bile kendi gibi çok naif. Hangi kadın olmak istemez ki koklamaya, dokunulmaya kıyılamayacak kadar çok sevilen bir manolya olmayı?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder