6 Eylül 2015 Pazar

ESKİ İSTANBULLU OLMAK

             ESKİ İSTANBULLU OLMAK
      Yoğurtçu, şekerlemeci, bozacı, baklavacı, muhallebici, kahveci...Eski İstanbul' un özlenen tatlarını yakalayan dükkanlar..Aile büyüklerimizden gelen hatıralarımızla beraber bir şekilde bu kentle duygusal bir bağımız var. Yaşadığımız şehirde zaman içinde bir bakmışız manzara değişmiş. Şehrin değişimini  "ah eski İstanbul ne güzeldi, Anadolu' dan geldiler doldurdular buraları" gibi yukarı sınıf bakış açısı ile değerlendirmeyi doğru bulmayanlardanım! Kim, hangimiz rahat olduğumuz  kurulu düzenimizi bozupda bilmediğimiz kocaman bir şehre herşeyi sıfırlayıp gelmeye cesaret edebiliriz? Bunun sosyolojik nedenleri ve sonuçları üzerinde durmak bu yazının amacı ve konusu da değil. Burada amacım İstanbul'u yaşayan insanların gözünden anlamak, anlatabilmek...
 
    İSTANBULU DİNLİYORUM 
    

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.                                     
                                                          ORHAN VELİ           
 
 
    Var elbette İstanbul'lu olabilmenin özellikleri ve İstanbul'da yaşamanın ince çizgileri, şairinde ifade ettiği başka bir göz, bir bakış açısı. Sanki başka bir gezegenden gelmişçesine hep gıptayla baktığım İstanbul beyefendisi, hanımefendisi olmak, olabilmek beşyüz küsür yıllık bir kültürün, bir birikimin sonuçları. Hep dile getirmişimdir, her şehrin, kasabanın derneği varken sağımızda solumuzda, neden 'İstanbullular Derneği' kurulmaz diye. Hepimizin birbirimizden öğreneceği çokşeyler vardır elbette, bu meyanda İstanbul terbiyesi ve kültürü bir şekilde keşke görmezden gelinmese. 
    Sarıyer'de börek, Kanlıca'da yoğurt yemek, Beykoz' da paça çorbası içmek, sahilde üzerine vişne dondurması konmuş su muhallebisi yemek, Sultansuyu' nda piknik yapmak, sünnet çocukları ve gelinlik kızların 'Telli Baba' ya dilek dilemeleri, üstü mermer masalı, tahta iskemleli mekanlarda Vefa bozası içmek, ailece gidilen yazlık sinemalar, en şık giysileri giyinip troleybüs ile Beyoğlu'na gitmek, 'Moda sahili'nde denize girmek vb.vb...Okuduğumuz eski romanlar, izlediğimiz eski Türk filmlerinin de etkisiyle bu kültürle özlem bende hiç bitmeyecek. Çok hoyrat dönemlerden geçerken keşke, zaman makinası olsa ve ışınlansak o zamanlara...
                             
                                     
                                
                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder